11 Ocak 2008 Cuma

Paraşütçü

- "Uçaktan atlayinca birinci ipi çekeceksiniz. Parasüt açilmaz ise ikinci ipi çekeceksiniz.Temel Nato da havaci olarak askerligini yapiyormus. Komutan askerlere
parasütle nasil atlanacagini ögretmis.
Yine açilmadi, o zaman Meryem Ana ya dua edeceksiniz."
Temel uçaktan atlar. Birinci ipi çeker parasüt açilmaz, ikinci ipi
çeker yine açilmaz. O sırada yere yavas yavas süzülen komutaninin
yanindan geçerken sorar:
- "Komutanim, komutanim..
O karinin adi neydi ?"

öksürük

Temel ile Dursun doktora gitmişler. D.Doktor bir hafta sonra kontrole gelmelerini istemiş. Dursun öksürüyor, Temel ise kabız imiş.Bir hafta sonra Dursun doktora gitmiş.oktor bunlara birer şurup vermiş fakat şişeler karışmış Doktor "nasıl oldun, öksürüğün geçti mi?" diye sormuş. Dursun ise "Toktor pey haçan cesaret edup te öksüremeyrum" demiş

cenaze

.Tam konservatoryumun onunden gecerlerken orada bir adamin olu yerde yattigini gormusler.Temel le dursun gece bekçileriymis Temel telsizi acmis tam polise bildirecekken dursuna demis: Ula konservatoryum nasil hecelenir?
Temel de o zaman bu oluyu eczanenein onune cekelim...o da demis bilmiyorum..

akvaryum

Temel bir gün bir hayvanat bahçesine gitmiş. Akvaryumların yanında birini görmüş. Adam elini akvaryumun neresine götürse balık da takip ediyormuş. Temel sormuş:
- Ula bu nası oliyi?
Adam: - Her zaman daha zeki olan yaratıklar kendinden daha az zeki olanları yönetebilirler demiş.
Adam oradan uzaklaşmış. Bir kaç dakika sonra geldiğinde bir de ne görsün? Temel kafasını akvaryuma sokmuş ağzını balıklar gibi bir açıp bir kapatıyor.

Berrat

- ne yap et,babanın cezasını muebbet hapise çevirt. zamanın mafya babalarından birisi idam cezasıyla yargılanıyormuş. mafya babasının adamları jüri üyelerinden olan temeli sıkıştırır;
temel bu olaydan çok korkar ve mahkeme günü gelir çatar sanıklar dinlenir. jüri karar vemek için bir odaya girer.daha sonra karar açıklanır bunu nasıl becerdin.aferin sana aferin derler. temel babanın adamlarına döner ve şöyle der
- müeebet hapis,
babanın adamları sevinçten havaya uçarlar ve temelin yanına gelerek
-- valla uşaklar millet beraat beraat diye tutturdu,müebbet hapise çevirene kadar akla karayı seçtim

Temele bir şans daha ver hocam

Ayni ogretmen de ona hala sans vermekte ama faydasi olmamaktadir. Trabzon ahalisi artik hocaya kizmaktadir.35 yasini deviren Temel hala ilkokul diplomasini alamamistir. Bunun uzerine hoca Avni Aker,de kamuya acik son bir sinav daha yapmaya karar verir. Gun gelir ve sinav baslar. Hoca sorar:-2 kere 2 ne eder.
- Oglum heyecenlanma iyi dusun.Temel:
... 3 der. Stadtan daha yuksek bir ugultu yukselir.
Temel dusunur dusunur ve ....5 der. Stadtan bir ugultu yukselir.
- Oglum sana son bir sans daha veriyorum. Heyecanlanma iyi dusun.Temel:
-'4!'
Stadtan:
'HOCA TEMELE BİR ŞANS DAHA VER, HOCA TEMELE BİR ŞANS DAHA VER!....!

Ayni mezar

Cemal'le Istanbul'da karsilasinca Temel uzun zamandir görmedigi arkadasi Cemal'le Istanbul'da
karsilasinca :
- Usak nasilsun pakayum?
- Onlar da iyidur.
- Çocuklarin nasildur?
- Iyiyum...
- Peki karin nasildur?
Temel böyle sorunca Cemal'in birden yüzü degisir...Temel
arkadasinin karisinin geçen yil öldügünü hatirlayip hemen söyle der:
- Yani hala ayni mezarda mi yatiyii?

boynuzlu köpek

Arkadasi Dursun. Temel birgün keçinin boynuna tasma takmis gezdiriyormus
yolda onu görüp :
- Ula Temel Napiysin ?...
- Ula Temel bunun boynuzlari var....
- Ula cörmiymisin Çöpegimi cezdurayrum Dursun kardesim...
- Valla ben onin özel hayatina karismayrum...

İçkiyi bıraktım

Üç-bes defa böyle yapinca barmen merak eder ve sorar.Birgun bir bara girip barmenden üç bira ister ve hepsini içer.;
-"Niye hep üç tane bira içiyorsunuz?
Temel cevap verir;

Hepimiz dünyanin farkli yerlerindeyiz.-"Ben, Dursun ve Hamdi bizler üçüzüz. Hepimizde bara girdigimizde birbirimizin yerine bira içeriz, öteki iki birayi o yüzden içiyorum" der.
Yine günlerden bir gün .Temel biralari içtikten sonra tam kalkarken barmen sorar;
Temel bara gelir ve iki bira ister, barmen verir
-"Allah rahmet eylesin efendim, kardesinizin biri öldü heralde?" deyince Temel cevap verir;
-"Hayir ben içkiyi biraktim da.."

Penguen

onu karakola göturmusler komserTemel ile dursun Bir gün Sokakta bir penguen bulmuslar ve onlara bu hayvanı cabuk hayvanat bahcesine göturun demiş. aksama doğru komser pencereden dısarı bakarken temel İle dursun pengueni ortalarına almıs gezdiriyorlar.Komser pencereyi acıp demişki
Komser-'Ula usaklar ben size o hayvanı hayvanat bahjcesine götürün demedim mi
Teme ile Dursun kızgın bi sekil de
Temel ile Dursun-'tamam da göturdük simdide sinemaya götüreyruz

yolculuk

Otobüsümüz Trabzondan hareket etmişti. .Birgün şehirler arası yolculuk yaparken şöyle bir olaya tanık oldum. Şoför bir iki "şey efendim", "yasak" falan dediyse de beyfendi konuşmaya devem ediyordu.
Şoför dayanamayıp :
-,arabanın sistemini bozuyorsun. Kardeşim bilmiyor musun otobüste konusmak yasaktır
Beyefendi hiç oralı bile olmadan:
- . Sen konuş ben seni dinleyrum...Uşağum Tursun otobüste konuşmak yasakmış

Boyacı

temel başlamış çalışmaya.Temele karayollarını boyama işi vermişler. İlk gün tam 200 metre boyamış.
üçüncü gün 100 metre, İkinci gün 50 metre. Artık dördüncü gün 10 metre boyayınca amiri temeli çağırmış:
- Hayırdır evladım iyi çalışıyordun ?
- Ben yine iyi çalışıyorum
- İyi ama dün 50 metre bugün de 10 metre boyamışsın.
- E... haliyle. İlk günlerde boya kovasına gidip gelmek kolaydı, sonraları çok vakit almaya basladı

otobüs

Bir gün temel bir minübüse durması için işaret etmiş adam ellerini havaya kaldırarak ve tüm parmaklarını oynatarak çok kalabalık demiş. Temel de baş parmağını işaret ve orta parmağının arsına sokmuş. Şoför kızmış ve aşağı inmiş
-Sen ne kadar terbiyesiz adamsın demiş.
- Temel "asıl sen ne kadar terbiyesizsin bana böle böle yaptın" demiş.
- Şoför "ben sana kalabalık" dedim diye yanıt vermiş. Bunun üzerine
- Temel E bende beni araya sıkıştırırsın diyordum

Temel ile dursun

dursun temel'e sorar:ula temel lık 50 karıya 60'milyon verdim iyimi.temel dursuna :ula salak o kadar para verilurmu 20 lik neyine yetmiyu.dursun temel'e cevap verir :anana söyle 40 milyonumu geri versin.

Yarışma

Gunlerce ac susuz kaldiktan sonra bir adaya cikmislar.Temel, Fransiz ve ingiliz'in bindikleri gemi batmis.Tam kurtulduk diye sevinirlerken bir dolu yamyamin bas uclarinda belirdigini gormusler.Sizleri bir teste tabi tutacagiz, en basarili cikani affedecegiz.Yamyamlarin niyetinin kotu oldugunu goren kazazedeler :

- Ne olur bizi yemeyin, diye yalvarmislar. Kral yamyam :

- . Her birinizi birer kulubeye hapsedip birer maymun verecegiz. Bir yil sonunda en cok yavru maymun dogurtaniniz kurtulacak, demis Kulubeler hazirlanmis, maymunlar konulmus, kapilar sikica kapatilmis Hergun kapi altindan yemekler gonderilmis.

Birinci yilin sonunda kapilarin acilma zamani gelmis.

Ilk olarak Fransizin kapisi acilmis. Uc tane yavru maymun oradan oraya zipliyor. Fransiz pestili cikmis bir durumda.

O da harap durumda ama bes tane yavru dogurtmus.

Son olarak Temel'in kulubesine giderken yamyam hokomoko :

- Bu Turkler uckurlarina cok duskun millettir. simdi kapiyi acacagiz en azindan on yavru uzerimize atlayacak demis.

Kapi acilmis ama ne gorsunler Temel bir kosede kos kos oturuyor., Temel'e verilen maymun harap durumda, ortada da sadece bir yavru var ama onun da bir gozu var bir gozu yok, kafasi govdesinden buyuk, kisacasi tam bir hilkat garibesi!

- Ne lan bu!, demis hokomoko...

Bir yilda dogurta dogurta sadece bunu mu dogurttun?
- Ulan serefsizler, demis Temel.

Vermissiniz yanlislikla erkek maymunu, bunu buldudugunuza sukredin!

El bomba

Askeri hastanede yatan Temel ve arkadaşlarının aletleri kopmuş.
Sebebini soranlara Temel anlatıyor :
-El pombasu talimu yapayuduk, pimi çektuktan sonra ona kadar sayup atmamuz emredildi,
piz de parmaklarumuzla saymaya paşladuk, pir, içi, uç, tört, peş,
öpür ele geçmek için pompalaru apuş arasına koyalum tedük, alti, yeti, seçiz, tokuz..
.Bummm!

Kazazede

Temel bir arkadasindan cok iyi tuyo veren bir adamin adini ogrenir.
Hemen kosar;
- " Bugun yapilacak yarista hangilerine oynamaliyim" der.
Adam soyle bir bakar;
- " Sen kac yasindasin?" diye sorar.
- " 28 " der Temel. Adam da;
- " Tamam, git 2 ve 8' e oyna."
Gercekten adamin verdigi tuyo yarislar sonunda tutmustur. Temel ikinci hafta yine gider. Yine soru aynidir.
Adam:
- "Sen kac kilosun? " der.
Temel " 76 kiloyum." deyince;
- " Bu hafta da git 7 ve 6' ya oyna." der.
Bu yarisin sonuclarini da adam dogru tahmin etmistir. Arkadaslari da saskinlik icinde izlemektedirler. Bu kez Temel neyi var neyi yok satar.
Parasini cebine koyar, yine ayni adamin yolunu tutar.
Adam bu kez
- " Senin ....şeyin... uzunluğu ne kadar? der.
Temel saskinlik icinde
- " 25 cm. " deyince adam da
- "Bu sefer de 2 ve 5'e oynayacaksin" der.
Arkadaslari yarisin sonuclarini cok merak etmektedirler.
Ertesi gun hemen Temel' in yanina kosarlar ki bir bakarlar Temel' in yuzu cok kotudur. Hemen sorarlar ne oldu diye.
Temel' in verdigi yanit ise sudur:
- " Gururumun kurbani oldum. 1 ve 3 kazandi."

Vampir

Bir tepenin ardında 3 tane vampir duruyormuş.. Adları Hank , Frank ve tabii
ki Temel .. Hank benim karnım acıktı bir şöyle uçayım da karnımı doyurup geleyim demiş . Bu uçmuş bi 15 dk sonra geri gelmiş ağzı burnu kan içinde
Bizimkiler nerden buldun? diye sormuşlar .
O da"Şurda sıralı ışıklar var ya demiş işte orda tombik bir kadın yatıyordu .. Daldım başta çok debelendiama sonunda teslim oldu" demiş ..
Frank da ben bi karınımı doyurayımdeyip o da uçmuş. Oda 15 dk sonra geri gelmiş ..Tabii ki onunda ağzı burnu kan içinde!
Ona da sormuşlar nerden buldun diye.
O da "Şurda 3 tane ışık var ya demiş, işte orda bi adam buldum bende onun kanını içtim geldim demiş . En son bizim Temel bende karnımı doyurup da geleyim demiş .. O da uçmuş fakat hemen gelmiş, üstelik ağzı burnu kan içinde. Bunlar merak edip sormuşlar sen ne kadar hızlısın bu kadar çabuk nasıl buldun demişler . Bizim Temel de
"Şurda direk var ya demiş gördünüz mü?"
Onlar da evet demişler .
"He işte ben o direği görmedim de"

Temel atma

Adamin biri bir gün Karadeniz Bölgesi'nde gezmeye gider.
Arabasiyla ilerlerken bakar bir uçurumun kenarinda muhtesem bir manzara ve de bir grup yöreli davul zurna kemençe horon
tepiyorlar. Çeker arabasini ve baslar seyretmeye,ama o da ne... Adamlar bir tur atip geliyorlar uçurumun basina ve halayin basindakini atiyorlar asagiya...Sonra bi tur daha ve yine bi adam asagiya...
Turist dayanamaz yaklasir yanlarina ve sorar:
- Kardesim ne diye atiyosunuz adamlari asagiya?
Içlerinden biri cevap verir:
-Haçan biz burada Temel atma töreni yapayruk.......

Kılçık

Temel bir gün trene binmiş.hamsilerini çıkarır kılçıklarını bir yana etlerini bir yana ayırır.etlerini poşete sarıp camdan atar.kılçıklarını ekmeğin arasına koyup yemeğe başlar.karşısındaki adam şaşırır ve 'niye etlerini attın kılçıklarını yiyorsun'der.
Temel'de karadenizliler kılçıklarını yedikleri için akıllıdır der.
adam imrenir bir tane kılçıklı ekmek ister.Temel olur ama tanesine '500bin' isterim der.
Adam 'tamam' der ve 5 tane yer. Tabii çok hoşuna gider. Sonra'yahu beğendim yedim ama sana 2,5 milyon verdim, hamsinin kilosu zaten o kadar'der.
Temel'in cevabı 'bak gördün mü? akıllanmaya başladın'olur.

Yaralı Parmak

Biraz ötede sağlık ocağı vardı.Temel, arkadaşıyla yolda giderken elindeki çakısıyla parmağını kesti Temel: girince karşısına iki kapı çıktı.-Ben şurada pansuman yaptırayım, dedi. İçeri Birinde -Hastalıklar-, ötekinde-Yaralar- yazılı idi -Yaralar- kapısından girdi. Yine önünde iki kapı vardı. Birinde -Et-, ötekinde -Kemik- yazıyordu. -Et- kapısından girdi. Yine iki kapı çıktı karşısına. Birinde -Önemli-, ötekinde -Önemsiz- yazıları vardı. -Önemsiz- kapısından girince kendini sokakta buldu. Arkadaşı sordu: -Nasıl iyi baktılar mı? -Hayır; ama organizasyon müthiş.

Temel Kimdir

“Temel’e ait olmayan, montaj, çeviri, yakıştırma kokan fıkraların bazen maksadı aşan etki yarattığına ve halkın tepkisini çektiğine birkaç defa şahit olduk. Elinizdeki alçak gönüllü kitapla hem böylesi yanlış anlamaları azaltmak, hem de Temel’in yalnızca bir fıkra kahramanı olmadığını hatırlatmak istiyoruz. Temel, Fadime’nin eşi, babası, kardeşi, olmasının yanı sıra öğrenci, gazeteci, eylemci, öğretmen, iş adamı, imam, fotoğrafçı, mimar, yapı ustası, futbolcu, antrenör, doktor, araştırmacı, edebiyatçı, tulumcu, kemençeci, sendikacı, politikacı, balıkçı, arıcı, yaylacı… Temel ve Fadime’nin ayrı ayrı, birlikte oynadıkları oyun çeşitlerine özellikle göz atın; anlayana Hopa’dan Sinop’a kadar oynanan yüzlerce oyun…Fıkra kahramanı Temel özelinde, Nasreddin Hoca’nın Karadenizli olabileceğine, (Temel’in akrabası, belki de Oflu hocaların atası) dair ciddi emareler var. Alınganlık yok; Nasreddin Hoca’yı sahiplenmek bir onurdur. Türk halk kültürünün en önemli temsilcisi olan Nasreddin Hoca’nın Karadenizli Rumların fıkralarında Molastradina (Molla Nasreddin’in Rumca telaffuzu) olarak yer alması, onun yalnızca Türk dünyasını değil, zamanında başkalarını da etkileyen bir filozof olduğunun önemli bir göstergesidir. Dolayısıyla, böylesi uluslararası bir kimliğin oluşmasında Temel’in lokomotif bir rol oynayıp oynamadığını araştırmak da öncelikli görevlerimizdendir.”Arka Kapak Yazısı Kültürel yozlaşmanın hat safhada olduğu son 25 yıl incelendiğinde, Türkiye’de (şivelerinden anlaşılacağı gibi) Doğu Karadenizlilerin bu pastadan daha çok pay aldığına şahit oluruz. Bu süreç televizyonun toplum yaşamına girmesiyle başlamıştır. İşte, yozlaştırılan, ortalama bir Doğu Karadenizli tipi: Hacivat-Karagöz tiplemesi bir Temel, bozuk bir Türkçeyle konuşan, olabildiğince gülünç, kültürsüz, zayıf ve kaba karakterler, yanı sıra cahil müteahhitler, silaha ve uçkuruna düşkün serseriler, kendileri gibi düşünmeyenleri linç etmeye hazır psikolojide tipler, futbol fanatikleri... İş, bu dayatmaya itirazdır. Heyamola Yayınları ile Karadeniz Bölgesi kültürüne ilişkin en kapsamlı içeriğe sahip olan ve 2000 yılından itibaren kesintisiz yayın yapan www.karalahana.com, ortak bir akıl oluşturarak, Karadenizliliğin sembolü olan Temel'in biyografisini somutlaştıracak. Söz konusu proje Temel kimdir adı altında Karadenizli yazar ve sanatçıların kendi yorum ve düşüncelerinin eklenmesiyle kitap olarak yayınlanacaktır'Temel'e ait olmayan, montaj, çeviri, yakıştırma kokan fıkraların bazen maksadı aşan etki yarattığına ve halkın tepkisini çektiğine birkaç defa şahit olduk. Elinizdeki alçak gönüllü kitapla hem böylesi yanlış anlamaları azaltmak, hem de Temel'in yalnızca bir fıkra kahramanı olmadığını hatırlatmak istiyoruz. Temel, Fadime'nin eşi, babası, kardeşi, olmasının yanı sıra öğrenci, gazeteci, eylemci, öğretmen, iş adamı, imam, fotoğrafçı, mimar, yapı ustası, futbolcu, antrenör, doktor, araştırmacı, edebiyatçı, tulumcu, kemençeci, sendikacı, politikacı, balıkçı, arıcı, yaylacı... Temel ve Fadime'nin ayrı ayrı, birlikte oynadıkları oyun çeşitlerine özellikle göz atın; anlayana Hopa'dan Sinop'a kadar oynanan yüzlerce oyun... Fıkra kahramanı Temel özelinde, Nasreddin Hoca'nın Karadenizli olabileceğine, (Temel'in akrabası, belki de Oflu hocaların atası) dair ciddi emareler var. Alınganlık yok; Nasreddin Hoca'yı sahiplenmek bir onurdur. Türk halk kültürünün en önemli temsilcisi olan Nasreddin Hoca'nın Karadenizli Rumların fıkralarında Molastradina (Molla Nasreddin'in Rumca telaffuzu) olarak yer alması, onun yalnızca Türk dünyasını değil, zamanında başkalarını da etkileyen bir filozof olduğunun önemli bir göstergesidir. Dolayısıyla, böylesi uluslararası bir kimliğin oluşmasında Temel'in lokomotif bir rol oynayıp oynamadığını araştırmak da öncelikli görevlerimizdendir.' (Arka Kapak) Heyamola Yayınları,51 kişinin katılımıyla hazırlanan 'Temel Kimdir' kitabında Karadeniz fıkralarının vazgeçilmez karakteri Temel'i hak ettiği kimliğiyle okuyucuya sunuyor. Halkın katılımına açılan 'Temel Kimdir? ' projesini kitaba çeviren yayınevi, proje kapsamında, yazarların telif haklarını kız öğrencilere burs olarak aktaracak. Temel'i ilk, Karikatürcüler Derneği Trabzon Temsilciliği andı. Doğum gününün tespiti için kampanya başlatıp, girişimlerde bulundu. Sonra www.karalahana.com ile www.heyamola.net -Heyamola Yayınları- Temel Kimdir adı altında karikatürcülerin girişimlerini kitap projesine dönüştürüp ete kemiğe büründürmeye karar verdi. Öncelikle belirtelim; kim kimdir, alt kimlik, üst kimlik, diye kimlik tartışmaları son hızla devam ediyorken, amacımız oyunbozanlık değil; tam tersi, güler yüzlü bir proje ile halkımızın karşısına çıkmak, böylesi konuları güler yüzle tartışma kültürüne katkı sağlamaktır. Temel'in yüzyıllardır sözlü olarak yaşattığı bu kültürü, Heyamola Yayınları aracılığıyla yazılı kültürümüze kazandırmanın telaşındayız. 'Temel Kimdir' çağrımız geniş yankı buldu. Fark ettik ki bu kitapta yer alan yazar, çizer ve sanatçıların birkaç misline ulaşabileceğiz. O zaman 'Temel Kimdir I' ile ne kadar süreceğini zamanın belirleyeceği bir arşiv serisi başlatalım, dedik. Belki de, Temel Kimdir, Fadime Kimdir ile oluşturulacak arşiv, çoktan kurulması gereken bir araştırma enstitüsüne hazır ve zengin bir kaynak sunmuş olacak. En azından böylesi bir hayali süslediğimizi düşünüyoruz. Önüne gelenin Temel fıkrası anlattığı, daha çok da anlatanın zekâ düzeyine, 'Temel' tercihine göre şekillenen furyayla/saldırıyla karşı karşıyayız. Temel'e ait olmayan, montaj, çeviri, yakıştırma kokan fıkraların bazen maksadı aşan etki yarattığına ve halkın tepkisini çektiğine birkaç defa şahit olduk. Elinizdeki alçak gönüllü kitapla hem böylesi yanlış anlamaları azaltmak, hem de Temel'in yalnızca bir fıkra kahramanı olmadığını hatırlatmak istiyoruz. Temel, Fadime'nin eşi, kardeşi, babası olmasının yanı sıra öğrenci, gazeteci, eylemci, öğretmen, iş adamı, imam, fotoğrafçı, mimar, yapı ustası, futbolcu, antrenör, doktor, araştırmacı, edebiyatçı, tulumcu, kemençeci, sendikacı, politikacı, balıkçı, arıcı, yaylacı... Temel ve Fadime'nin ayrı ayrı, birlikte oynadıkları oyun çeşitlerine özellikle göz atın; anlayana Hopa'dan Sinop'a kadar oynanan yüzlerce oyun... Fıkra kahramanı Temel özelinde, Nasreddin Hoca'nın Karadenizli olabileceğine, (Temel'in akrabası, belki de Oflu hocaların atası) dair ciddi emareler var. Kitapta bu konuyla ilgili ciddi tezler yer alıyor. Nasreddin Hoca uzmanı Mustafa Duman, kitapta yer alan makalesinde konuya şöyle giriş yapıyor: 'Türklerin Dünya çapında tanınmış fıkra kahramanı ya da fıkra tipi Nasreddin Hoca'dır. Nasreddin Hoca, elimizdeki belgelere göre 13. yüzyılda, Sivrihisar ve Akşehir'de yaşamıştır. Akşehir'deki mezarı türbe haline getirilmiştir. Nasreddin Hoca'nın türbesi 16. yüzyıldan beri birçok gezgin tarafından ziyaret edilerek yazılı kaynaklarda anılmıştır. Nasreddin Hoca fıkraları, Karadeniz merkez kabul edilirse, Kırım'dan Mısır'a, Çin Uygur Özerk Bölgesi'nden Bosna'ya kadar, başta Anadolu, Balkanlar ve Orta Asya Türk Dünyası olmak üzere bir çok ülkeye yayılmıştır. Bu yayılış gerçekleşirken çeşitli yerlerdeki yerel fıkra kahramanlarının fıkralarından bazıları da Nasreddin Hoca'ya bağlanmış ve bu yolla Nasreddin Hoca fıkralarının sayısı gün geçtikçe artmıştır. Karadenizli fıkralarını incelerken bu fıkralar içerisinde Nasreddin Hoca fıkraları ya da Nasreddin Hoca fıkralarının varyantları (çeşitlemeleri) olduğunu gördük. Halk fıkralarının teşekkülü hakkındaki bilgilerimiz doğrultusunda buna şaşırmadık. Fıkra tipleri arasında fıkra alışverişleri olması her zaman rastlanan bir olgudur. Nasreddin Hoca fıkralarının yayılma alanının ortasında yer alan Doğu Karadeniz yöresi halkı bazı Nasreddin Hoca fıkralarını günümüze getirmiş ve kendi fıkra kahramanlarına bağlamıştır. Bu fıkra kahramanlarının başında Temel gelir. Temel Reis şeklinde de geçer bazı fıkralarda. Öteki fıkra kahramanları ise Cemal, Dursun, İdris ve diğerleridir. Fıkralarda Nasreddin Hoca'nın karısının yerine de Fadime ya da diğer kadın fıkra kahramanları geçer. Karadenizli fıkralarının içerisinde 'Oflu Hoca' tipinin ise ayrı bir yeri vardır. Ayrı bir incelemenin konusu olabilir. Nasreddin Hoca fıkraları ile Karadenizli fıkraları arasındaki ilişki değerli araştırmacı İsmet Zeki Eyuboğlu'nun da dikkatini çekmişti. Bir kitabında bu konudaki düşüncelerini şöyle dile getirmişti: Karadenizlinin güldürmecesi Hoca'nınkinden etkilenen bir düşüncenin ürünüdür. Hoca'nın güldürmecesi gerçekten Hoca'nın olmadığı gibi, Karadeniz güldürmecesi de belli bir kişinin düşünce ürünü değildir, ağızdan ağıza geçerek, şimdilik ilk örneğini bilemediğimiz değişik biçimlere girmiş, bize ulaşmıştır. Karadenizlilerin Nasreddin Hoca'ya bağlayarak anlattıkları yerel fıkralardan bir yazımızda söz etmiştik. Bu yazımızda da en eski yazma Nasreddin Hoca kitaplarından ve bazı basma kaynaklardan derlediğimiz Nasreddin Hoca fıkralarının zaman içerisinde nasıl Karadenizli fıkrasına dönüştüklerini göstermeye çalışacağız.' Heyamola Yayınları olarak 'Temel Kimdir' çağrımıza yanıt veren, yazıları, karikatürleri, fotoğrafları, gravürleri, fıkraları ve şiirleriyle bizi destekleyen dostlarımıza çok teşekkür ediyoruz. Onların Türk halk kültürüne, özelde Temel'e yaptıkları katkı ölçülemeyecek değerdedir.

Nasrettin Hocanın Kişiliği

"Her kültürün büyük sözlü kaynakları, bu kaynakları harekete geçiren büyük simgekahramanları olur. Hikayeleri ağızdan ağıza, yöreden yöreye, dilden dile dolaşırken çoğalır, değişir, aslından zenginleşerek uzaklaşır, aslına zenginleşmiş olarak döner, dönüşür, birikir. Anadolu kültürünün en güçlü figürü hiç şüphesiz Nasreddin Hoca'dır." Bu sözler Enis Batur'un. Pertev Naili Boratav'ın Nasreddin Hoca (Kırmızı Yayınları) kitabına yazdığı önsözden aldım.Enis'in bu yapıtla ilgili bir de serüveni var.Yöneticiliği döneminde, sanırım 11 yıl önce, Nasreddin Hoca Yapı Kredi Yayınları tarafından basılacaktı. Ama "üst kademe" dekiler, fıkraların açık saçıklığını, sövgülü dilini sakıncalı bularak yayını durdurmuşlar, Enis de görevinden ayrılmıştı.Kitabın yayından çekilmesi yankılar uyandırmıştı. Memet Fuat'ın tepkisini hatırlıyorum: "Bu bir bilim adamının olduğu kadar, bir kültürün de, yayınevi yöneticilerinin yorumlarına bırakılmayacak kadar değerli bir ürünüdür... Kültür Bakanlığı'nın bu dev yapıtı hemen yayımlaması, Türkiye'nin bütün kitaplıklarına dağıtarak korumaya alması gerektiğine inanıyorum. Arkasından da, başta Almanca, Fransızca, İngilizce, Rusça olmak üzere, bütün dünya dillerine çevrilmesine aracı olunmalı, olanak sağlanmalıdır. Pertev Naili Boratav gibi bir bilim adamının Nasreddin Hoca gibi bir konuya verdiği emeği değerlendirmek, bence, ulusal bir sorumluluktur."
Boratav, Türkiye'de "kadri" pek sınırlı bir çevrede bilinse de, başka ülkelerde halk edebiyatı ve folklor alanlarında dünyanın en saygın bilim adamlarından biri olarak tanınır. Çalışmalarını masa başında yaratmamış, dünyayı dolaşarak, toplantılara katılarak, arşivlerin karanlığından çıkardığı binlerce belgeyi tarayarak üretmiştir yapıtlarını.Sonunda ülkemizde de okur önüne çıkan Nasreddin Hoca 42 yıllık bir çalışmanın ürünüdür. Boratav, bu çalışma sürecinde çeşitli ülkelerdeki elyazmalarını tek tek incelemiş, Türkçe metinler ve çevirilerden yararlanmış, derlemeleri taramıştır.Kitabın başında yer alan, yaklaşık 100 sayfalık giriş yazısında, Boratav bu çalışmayı anlatıyor; ayrıca, Nasreddin Hoca'nın kişiliğini ve fıkralarının nasıl yorumlandığını araştırıyor.
Kimdir Nasreddin Hoca? Gerçekten yaşamış mıdır? Yoksa halkın yarattığı hayali bir kişi midir? Şöyle diyor Boratav: " Saltukname yazarı Ebu'lHayri Rumi'nın bildirdiğine göre Sarı Saltuk, Akşehir'e vardığında Nasreddin Hoca'ya rastlamış. Hoca'mızın tarihi/gerçek kişiliği hakkında en eski bilgiyi, 1480'de yazılmış olan bu kitapta buluruz. Bu kaynaktan yararlanan incelemelerin yayınlanmasından önce de, Hoca'nın, birçok hikayelerinde ve Evliya Çelebi'den başlayarak yazılı kaynaklarda anlatıldığı gibi Temür ve Birinci Bayezid çağdaşı değil, XIII. yüzyılda, Anadolu Selçukluları döneminde yaşamış bir kişi olduğu düşüncesi genellikle kabul edilmişti." Ama Nasreddin Hoca, Köroğlu gibi, sadece Türkiye'de değil, ayrı diller konuşulan başka ülkelerde de benimsenmiş bir kişidir. Sözgelimi, Azerbaycan'da Molla Nasreddin adıyla yüzyıllardır yaşamaktadır. Kimi topluluklar onu deli, kimi topluluklar da ermiş olarak kabul eder. Üstünde birleşilen bir nokta vardır: Neredeyse bütün fıkralarında toplum vicdanının yarattığı bir "halk ve hak savunucusu" dur Hoca.
Yapıtın diline özellikle dikkat çekmek isterim. Boratav'ın kitabında yer alan 594 fıkra, alışageldiğimiz "Nasreddin Hoca fıkrası" diliyle değil, belgelerdeki özgün biçimiyle oluşturulmuş. Bu da yapıta ayrı bir renk katıyor.İşte bir örnek: " Nasraddin Hoca meğer karısıyla çeşmeye don gönlek yumağa giderler. Çeşmeye vardukları gibi ittifak bir siyah kuzgun gelüp Hocanın sapunun alur dahı kaçar. Avrat ardınca çığırır, feryad eder. 'Hey, mağbun olacak yüzi kara! Bırak sapunumuzu' der. Hoca ayırmış. 'Kerem eyle, karı! Tınma! Ol bizden kirli ancak' demiş. Sohbet dahı bu arada tamam olmuş." Hoca'nın pek yaygın olmayan bir fıkrasıyla bitireyim: "Bir gün Nasraddin Hoca bir minare dibine gelür. 'Hoca! Buna ne derler?' demişler. Hoca ayıtmış: 'Ne olsa gerek? Yaş kuyudur, güne karşı kurıdıyorlar,' demiş."

Nasrettin Hocanın Hayatı

Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Haci Ibrahim'in derslerini dinledi, Islam diniyle ilgili çalismalarini sürdürdü. Bir söylentiye göre medresede ders okuttu, kadilik görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayi kendisine Nasuriddin Hâce adi verilmis, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almistir. Onun yasamiyla ilgili bilgiler, halkin kendisine olan asiri sevgisi yüzünden, söylentilerle karismis, yer yer olaganüstü nitelikler kazanmistir. Bu söylentiler arasinda, onun Selçuklu sultanlariyla tanistigi, Mevlânâ Celâleddin ile yakinlik kurdugu, kendisinden en az yetmis yil sonra yasayan Timur'la konustugu, birkaç yerde birden göründügü bile vardir. Nasreddin Hoca'nin degeri, yasadigi olaylarla degil, gerek kendisinin, gerek halkin onun agzindan söyledigi gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay ögelerinin inceligiyle ölçülür. Onun oldugu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açiklanisindan anlasildigina göre o, belli bir dönemin degil Anadolu halkinin yasama biçimini, güldürü ögesini, alay ve eglenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmistir. Onunla ilgili gülmeceleri olusturan ögelerin odagi sevgi, yergi, övgü, alaya alma. O, bunlari söylerken bilgin, bilgisiz, açikgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, saskin, kurnaz, korkak, atilgan gibi çelisik niteliklere bürünür. Özellikle karsisindakinin durumuyla çeliski içinde bulunma, gülmecelerinin egemen ögesidir. Bu ögeler Anadolu insaninin, belli olaylar karsisindaki tutumun yansitan, düsünce ürünlerini olusturur. Nasreddin Hoca, halkin duygularini yansitan, bir gülmece odagi olarak ortaya çikarilir. Söyletilen kisi, söyletenin agzini kullanir, böylece halk Nasreddin Hoca'nin diliyle kendi sesini duyurur. Nasreddin Hoca, bütün gülmecelerinde, soyut bir varlik olarak degil, yasanmis, yasanan bir olayla, bir olguyla baglantili bir biçimde ortaya çikar. Olay karsisinda duyulan tepkiyi ya da onayi gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanik oldugu olaylar, genellikle, halk arasinda geçer. Hoca soylularin, yüksek saray çevresinde bulunanlarin aralarina ya çok seyrek girer ya da hiç girmez. Sözgelisi onun tanistigi söylenen Selçuklu sultanlariyla ilgili gülmecesi yoktur. Timur'la ilgili "hamam, Timur ve pestemal" gülmecesi de, Timur'dan çok önce yasadigi için, sonradan üretilmistir. Halk begenisi Hoca'yi Timur gibi çevresine korku salan bir imparatorun karsisina hamamda çikarak, "kizim sana söylüyorum, gelinim sen isit" türünden bir yergi yaratmistir. Burada yerilen, dolayli olarak, kendi toplumun, halkin üstünde gören saray insanlaridir. Nasreddin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kisiliginde, halkin duygularini yansitan baska bir özellik de esegin yeridir. Hoca eseginden ayri düsünülemez, onun tasiti, binegi olan esek gerçekte bir yergi ve alay ögesidir. Anadolu insaninin yarattigi gülmece ürünlerinde atin yeri yoktur denilebilir. Esek, aciya, sikintiya, dayaga, açliga katlanisin en yaygin simgesidir. Soylularin, saraylarin çevresinde üretilmis gülmecelerde esek bulunmaz, oysa at genis bir yer tutar. Bu konuda, baska bir çeliski sergilenir, gülmecede güldürücü öge ile yerici öge yanyana getirilir. Bunun örnegi de kendisinden esegi isteyen köylüye, "esek evde yok" deyince ahirda onun anirmasini duyan köylünün "iste esek ahirda" diye diretmesi karsisinda, Hocanin "esegin sözüne mi inanacaksin benimkine mi" demesidir. Onun gülmecelerinde, kaba sofularin "ahret" le ilgili inançlari da önemli bir yer tutar. "Fincanci Katirlari", "Ben Sagligimda Hep Burdan Geçerdim" baslikli gülmeceler kati bir inanç karsisindaki duyguyu açiga vurur. Toplumda neye önem verildigini anlatan "Ye Kürküm Ye" gülmecesi, Hoca'nin dilinde, halkin tepkisini gösterir. Nasreddin Hoca'nin etkisi bütün toplum kesimlerine yayilmis, "Incili Çavus", "Bekri Mustafa", "Bektasi" gibi çok degisik yörelerin duygularini yansitan gülmece türlerinin dogmasina olanak saglamistir. Sivrihisar'ın Hortu yöresinde doğdu, Akşehir'de öldü. Babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun'dur. Önce Sivrihisar'da medrese öğrenimi gördü. Babasının ölümü üzerine Hortu'ya dönerek köy imamı oldu. 1237'de Akşehir'e yerleşerek, Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim'in derslerini dinledi. İslam diniyle ilgili çalışmalarını sürdürdü. Bir söylentiye göre medresede ders okuttu, kadılık görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayı kendisine Nasuriddin Hâce adı verilmiş, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almıştır.Onun yaşamıyla ilgili bilgiler, halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilerle karışmış, yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır. Bu söylentiler arasında, onun Selçuklu sultanlarıyla tanıştığı, Mevlânâ Celâleddin ile yakınlık kurduğu, kendisinden en az yetmiş yıl sonra yaşayan Timur'la konuştuğu, birkaç yerde birden göründüğü bile vardır.Nasreddin Hoca'nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür. Onun olduğu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açıklanışından anlaşıldığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü öğesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir.Onunla ilgili gülmeceleri oluşturan öğelerin odağı sevgi, yergi, övgü, alaya alma, gülünç duruma düşürme, kendi kendiyle çelişkiye sürükleme, Şeriat'ın katılıkları karşısında çok ince ve iğneli bir söyleyişle yumuşaklığı yeğlemedir. O, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, şaşkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çelişik niteliklere bürünür. Özellikle karşısındakinin durumuyla çelişki içinde bulunma, gülmecelerinin egemen öğesidir. Bu öğeler Anadolu insanının, belli olaylar karşısındaki tutumun yansıtan, düşünce ürünlerini oluşturur.Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca'nın diliyle kendi sesini duyurur.Nasreddin Hoca, bütün gülmecelerinde, soyut bir varlık olarak değil, yaşanmış, yaşanan bir olayla, bir olguyla bağlantılı bir biçimde ortaya çıkar. Olay karşısında duyulan tepkiyi ya da onayı gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanık olduğu olaylar genellikle halk arasında geçer. Hoca, soyluların, yüksek saray çevresinde bulunanların aralarına ya çok seyrek girer ya da hiç girmez. Sözgelişi onun tanıştığı söylenen Selçuklu sultanlarıyla ilgili gülmecesi yoktur.Timur'la ilgili "hamam, Timur ve peştemal" gülmecesi de, Timur'dan çok önce yaşadığı için, sonradan üretilmiştir. Halk beğenisi Hoca'yı Timur gibi çevresine korku salan bir imparatorun karşısına hamamda çıkarak, "kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit" türünden bir yergi yaratmıştır. Burada yerilen, dolaylı olarak kendini toplumun, halkın üstünde gören saray insanlarıdır.Nasreddin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kişiliğinde, halkın duygularını yansıtan başka bir özellik de eşeğin yeridir. Hoca eşeğinden ayrı düşünülemez. Onun taşıtı, bineği olan eşek gerçekte bir yergi ve alay öğesidir. Anadolu insanının yarattığı gülmece ürünlerinde atın yeri yoktur denilebilir. Eşek, acıya, sıkıntıya, dayağa, açlığa katlanışın en yaygın simgesidir. Soyluların, sarayların çevresinde üretilmiş gülmecelerde eşek bulunmaz, oysa at geniş bir yer tutar.Bu konuda başka bir çelişki sergilenir. Gülmecede güldürücü öğe ile yerici öğe yanyana getirilir. Bunun örneği de kendisinden eşeği isteyen köylüye, "eşek evde yok" deyince ahırda onun anırmasını duyan köylünün "işte eşek ahırda" diye diretmesi karşısında, Hocanın "eşeğin sözüne mi inanacaksın benimkine mi" demesidir.Onun gülmecelerinde, kaba sofuların "ahret" le ilgili inançları da önemli bir yer tutar. "Fincancı Katırları", "Ben Sağlığımda Hep Burdan Geçerdim" başlıklı gülmeceler katı bir inanç karşısındaki duyguyu açığa vurur. Toplumda neye önem verildiğini anlatan "Ye Kürküm Ye" gülmecesi, Hoca'nın dilinde, halkın tepkisini gösterir.Nasreddin Hoca'nın etkisi bütün toplum kesimlerine yayılmış, "İncili Çavuş", "Bekri Mustafa", "Bektaşi" gibi çok değişik yörelerin duygularını yansıtan gülmece türlerinin doğmasına olanak sağlamıştır. Bunlardan ilk ikisi saray çevresinin oldukça kaba beğenisini, üçüncüsü de gene halkın, Şeriat'ın katılığına karşı duyduğu tepkiyi dile getirir.

Nasrettin hoca fıkraları

NAMAZ
Nasrettin Hoca, bir gün agacin altinda namaz kiliyormus.Agacta bulunan baska biride onu izliyor mus.Namazi bitiren Nasrettin Hoca daha sonra namazinin kabul olmasi icin Allah'a dua etmeye baslamis.-"Allahim sen namazimi kabul et " Agacda ki adam:"Etmeeeeem" diye cevap vermis Nasrettin Hoca sasirmis. Tekrarlamis:Allahim sen namazimi kabul et "-"Etmeeem" Nasrettin Hocanin saskinligi iyicene artmis . Yine : Allahinsen namazimi kabul et" demis . Agacaki adam tekrar :" Etmeeeem ", diye Nasrettin Hocayi sinirlendirmis.-Etmesen etme.Zaten abdestiz kilmisdim


Acemi Bülbül

Nasrettin Hoca bir gün komşusunun bahçesine girer.Bahçedeki armutları görünce dayanamaz.Bir tane yer,dayanamaz bir daha,bir daha derken armut ağacına çıkıverir.Başlar yemeye.Tam bu sırada bahçenin sahibi çıkagelir.Hoca şaşkınlıkla başlar bülbül gibi ötmeye.Bahçenin sahibi şaşkın şaşkın Hocanın olduğu ağacınyanına varıp,---Ne yapıyorsun burada diye bağırır.Hoca sakince cevap verir.---Ben bülbülüm,yuvam da burada,der.Tekrar cırlak sesiyle ötmeye başlar.Bahçe sahibi öfkeyle---Bülbül böylemi öter be adam diye bağırınca,Hoca---ben acemi bülbülüm.Ancak bu kadar ötüyorum,der.

Tesbih
Bir gun Hoca, yol ustu bir hana inmis. Nuh Nebi'den mi kalmis, Kaalubela'dan mi? Her ne ise.. Her tarafi delik desik olmus; adeta cokmeye bir basi kalmis. Hoca'nin yuregine bir korkudur dusmus ama, ne desin? Nihayet bir soz arasinda: "Yahu, bu senin tavan da ne kadar gicirdiyor be, besik mi mubarek!" diyecek olmus ama, hanci baba hic orali olmamis; sozu sakaya bogarak; "Agzini hayra ac Hoca, bu gicirti besik gicirtisi degil; tavan tahtalari Hak'ka tesbih cekiyor!" demis. Hoca'nin kozu kullenirmi? Gozlerini hancinin gozune dikerek; "Peki ama, demis; ya bu tavan boyle tesbih ceke ceke aska gelip de secdeye kapanirsa, bizim halimiz nice olacak!"

Eşeğe yazık olur
Nasreddin Hoca hayvanlarına ağır yükler yükleyip onlara eziyet eden köylülerine iyi bir ders vermek istemiş. Bir gün eşeğine binerek köy meydanında dolaşmaya başlamış. İşin garibi dolu bir çuvalı da sırtına vurmuş, öyle geziyor. Şaşırıp sormuşlar : Yahu Hoca Efendi, hem eşeğin üzerindesin, hem çuvalı sırtında taşıyorsun. Nasıl bir iş bu ? Hoca cevabı yetiştirmiş hemen : Zavallı hayvan, demiş. Zaten gece gündüz demeden hizmet ediyor bana. Sırtına bindiriyor, yüklerimi taşıyor, değirmeni çeviriyor. Bu kadar hizmetlerinden sonra dolu çuvalı da ona yüklemek istemedim. Bu yüzden ben vurdum sırtıma

Zıkkımın kökünü yer
Hoca o aralar paraya sıkışmıştır. Bir vatandaş gelip hoca'ya: "şeytan nerede yaşar" diye sormuş. Hoca cevabı bilmez ama vatandaşı cevapsız bırakmamak için soruyu cevaplar. Adam giderek Hocayı soru yağmuruna tutmuş ve sonunda hoca'ya: "hocam peki şeytan ne yer" diye sorar. Hoca da: "eğer benim gibi parası yoksa zıkkımın kökünü yer" demiş

Rüzgarın attığı adam
Hoca bir gün boş bir bostana dalar yolar temizler bostanda ne varsa marullar patlıcanlar salatalar. Doldurur bir çuvala tıka basa tam yükü yüklenecekken Çam yarması bir adam peyda olur herif der ne arıyorsun burada hoca bir düşünür ve cevabı bulur Der ki:-Dün bir rüzgar çıkmıştı ya o attı beni buraya-Demek seni buraya atan rüzgar peki ya bu patlıcanlar marullar onları da hep rüzgarmı kopardı-Evet biraz fazlaca esiyordu beni öteye beriye savurdu neye uğradığımı bilemedim bari şunlara tutunayımm dedim neye tutundum sa elimde kaldı.Bunun üzerine bostancı kızar:-Peki çuvala koyan da mı rüzgar söyle kim doldurdu çuvala bunu?Hoca tatlı tatlı kaşır burnunusonra döner der ki:-ilahioğlum işte ben de onu düşünüyorum ya......

Düşmek
Nasreddin Hocanın bir gün karısı ölmüş.Bir ay sonra kocası ölmüş dul bir kadınla evlenmiş.Evlendiği kadın Hoca ya sürekli eski kocasını anlatıyormuş.Yine bir gün yatakta kocasını anlatıyordu."İşte benim kocam şöyle yapardı, böyle yapardı" diye.Hoca sinirlenmiş ve kadına bir tekme atmış kadın yere düşmüş.Kadın sormuş:-Aman hoca niye attın beni yataktan? Hocanında cevabı hazır:-Eeee yatakta bi sen yatıyosun bi ben bide eski kocan.Üçümüz sığamadık sende düştün.

Eşşek
Nasreddin Hoca hayvanlarına ağır yükler yükleyip onlara eziyet eden köylülerine iyi bir ders vermek istemiş. Bir gün eşeğine binerek köy meydanında dolaşmaya başlamış. İşin garibi dolu bir çuvalı da sırtına vurmuş, öyle geziyor. Şaşırıp sormuşlar : - Yahu Hoca Efendi, hem eşeğin üzerindesin, hem çuvalı sırtında taşıyorsun. Nasıl bir iş bu ? Hoca cevabı yetiştirmiş hemen : - Zavallı hayvan, demiş. Zaten gece gündüz demeden hizmet ediyor bana. Sırtına bindiriyor, yüklerimi taşıyor, değirmeni çeviriyor. Bu kadar hizmetlerinden sonra dolu çuvalı da ona yüklemek istemedim. Bu yüzden ben vurdum sırtıma

Göl
Hoca, bir gün kırlardan topladığı çalı çırpıyı eşeğine yükleyip evine götürürken : -Acaba, yaş çırpı da kurusu gibi yanar mı? diye düşünür ve şeytana uyarak çakmağını çakar ve alevi çalı çırpıya dokundurur.Aralarında kuruları da bulunan çalı çırpı hemen alev alır.Eşekte bir korku, bir telaş, huzursuzluktur başlar.Anıra anıra, çifte ata ata dört nala koşmağa başlar.Hoca da arkasından olanca gücüyle bağırır : -Aklın varsa göle koş!

Kavuk
Bir gün Nasreddin hocaya bir mektup gelmiş.Mektup arapçaymış.Mektupu ters çevirmiş düz çevirmiş okuyamamış.Yoldan geçen birine sormuş:-Yahu şu mektubu okusana bana demiş.Adamda okuyamamış.3 kişiye daha sormuş onlarda okuyamamış.Sonuncu kişi Hocaya şöyle demiş:-Yaşından başından utan.Çok bilirim diye kavukla gezersin,sonrada bir mektup bile okuyamazsın yuh sana! Hocada sinirlenmiş:-Çok biliyosan al bu kavuğu tak kafana hoca ol sen oku bakalım! demiş.

Rahmet
Nasrettin hoca birgün camdan yağan yağmuru seyrediyormuş. Yağmurdan kaçan bir adama gözü takılmış. Camı açmış adama bağırarak ;- Neden Allah'ın rahmetinden kaçıyorsun demiş. Adam hocaya cevap vermeden kaçışına devam etmiş.Ertesi gün adam camdan yağmuru seyrederken Hoca dışarda yağmurdan kaçıyormuş. Bunu gören adam Hocaya ;- Hocam Allah'ın rahmetinden kaçılır mı? Neden kaçıyorsun? Hoca cevap vermiş ;- Allah'ın rahmetine basmamak için kaçıyorum.

Boguliyirim

Bir gün temel ormanda yürürkene birde bakmış dursun kendini ağaçtan gövdeden asmış,intahar edecekmiş Temel ula napisun Dursun kendimi asiyum demiş.Temel ula benim bildiğim asma boğazdan olur Dursun:ula onuda denedim ama nefes alamiyum:)

Utanç

Temel İdris'e:
- Ula idris dun ne oldi pileymusun?
- Ne oldi...
- Pizum kari ile tarlada calisirken pirden bir ayi peydahlandu
- Sonra?
- Yakaladi pizum kariyi...
- Eee?
- çikardi donuni...
- Yapma ya?
- Basladi *ikmeye...
- Sonra?
- Tam o sirada pizum kari osurmazmi pi utandum pi utandum...

Golf

Titanik battığında üç kişi kurtulur. (İngiliz,Fransız ve Temel)İngiliz sadece golf sopasını, Fransız sadece golf topunu kurtarabilmiş. Bunların canları çok sıkılmış. Fransız
- "Hadi golf oynayalım"
demiş. İngiliz de katılmış. Temel de çok sevinmiş:
- "Ama ben nasıl oynandığını bilmiyorum"
deyince ,
- "Çok kolay, sopa, top ve delik lazım"
demişler. İngiliz:
- "Bende sopa var."
Fransız:
- "Bende de top var."
Temel:
- "Ben oynameyrum."

Deli

Bir uçakta tam yedi deli varmış.
Bunlardan sadece uçağı kullanan birinci
Pilot normalmiş.ikinci pilot da deliymiş.
Durgun ve normal hava şartlarında yolculuk
Yaparlarken birden bire uçağın sağa ve sola
Yattığını hisseden birinci pilot şaşkınlıkla
İkinci pilota sorunun ne olduğunu sormuş; o da,
"sanırım bu dengesizlik içeriden delilerden
Geliyor" diye cevap vermiş. birinci pilot,
İkinci pilota emir vermiş: "o zaman git ve
Rahat durmalarını söyle!". bunun üzerine
Delilerin yanına giden ikinci pilot onları
Susturmayı başarmış. birinci pilot ikinci
Pilota "nasıl susturdun" diye sorduğunda;
"ben öğretmen oldum, onlar öğrenci oldular.
Uçağın imdat zilini çaldım şu an tenefüsteler.."
Diye cevap vermiş.

Şükür halime

Dursun, çok feci bir trafik kazası geçirir... Koma halinde hastaneye kaldırırlar. Tedavi olurken kendine gelir. Yatağında bakar ki bir kolu yok... Hepten morali bozulur, asabileşir. Bir taraftan da hastaneyi birbirine katar:
-Ben tek kolla nasıl yaşarım şimdi!
Diye bağırıp çağırır. Kendini hastanenin penceresinden atıp intihar edeceğini söyler. Doktorlar başına toplanır, bakarlar Dursun ciddi, başlarlar nasihata:
-Bak evladım, insan tek kolla da yaşayabilir, ölmediğine şükretsene. Sonra beterin beteri var. Geçen yıl Temel de kaza geçirdi. Onun iki kolunu birden kesmek zorunda kalmıştık... Ama o senin gibi bağırıp, hastaneyi birbirine katmadı. Şimdi de gül gibi yaşayıp gidiyor. İnanmazsan git de bak.
Dursun, bir an sakinleşir, gider yukarı mahallede Temel'i bulur. Bir de bakar ki, Temel'in hakikaten iki kolu kesik ama, Temel bahçede kıvır kıvır oynuyor, hem de nasıl oynuyor...
Bizim Dursun'un kafası karışır ve hayretle Temel'e yaklaşır:
-Ula Temel, eyi ki seni gördüm, yoksa hayatum gideyidi. Ula bizim bi kolumuz kesildi diye intihar edeceğidum. Ama senin, iki koli kesik vaziyette, hem de bi dansöz gibi oynamana karşı teselli oldum... Şu dünyanın haline bak, benum tek kolum kesildi diye intihar edecek kadar beyinsuzum, sense iki koli yok göbek ataysun... Derken, Bizim Temel patlar:
-Ula sen manyak misun, ne göbek atmasi. Sırtım fena halde kaşuniyi... Patlayrum

Temel avcı

Temel'le 7 arkadaşı bir gün ava çıkarlar temel bunların hepsinin önünde onlara yol gösterir ufak bir deliğin hemen önünde dururlar Temel: Durun bu bir tavşan deliği yatun arkadaşlar der. Neyse tavşanı vururlar. Biraz daha ilerde biraz daha büyük bir delik Temel yine bu bir tilki deliği yatun arkadaşlar der. Tilkiyi de vururlar. Biraz daha ilerde daha büyük bir delik bizim Temel yine durun bu pir ayı deliği yatun arkadaşlar der ayıyı da vururlar en sonunda artık çok büyük bir mağara gibi bir yer Temel: Arkadaşlar bunun ne deliği olduğunu çıkartamadım ama siz yinede yatun der ertesi günün gazetelerinde manşet: TREN KAZASINDA 8 AVCI ÖLDÜ.

bilimci

Bilim adamı Temel pirelerle deney yapıyor. Pireye "sıçra" diyor, pire sıçrıyor, "zıpla" diyor, pire zıplıyor. Pirenin kanatlarını koparıyor ve "zıpla" diyor, pire yine zıplıyor :
Rapor 1- Pire kanatlari koparilmis olarak zipladi.
Bu defa ayaklarını koparıyor ve "zıpla" diyor, pirede hareket yok. Bir daha "zıpla" diyor yine hareket yok :
Rapor 2- Pirelerin ayakları kopunca kulakları duymuyor.

Mucitci

Temel elinde "U" seklinde küçük bir demir ve iki ucu arasında gözle görülmesi çok zor bir kil testere ile buluşlara patent veren özel bir şirketin kapısını çalmış...Görevliler pek ciddiye almamakla beraber bulusunun ne olduğunu ve nasıl kullanıldığını anlatmasını isterler. Mucidimiz baslar anlatmaya:; " Bu gördüğünüz alet son model bir fare kapanıdır. "U" seklindeki bu kapanın uçlarından birine beyaz diğerine de kasar peynir yerleştirilir. Daha sonra kapan farelerin umumi olduğu bir yere konulur. Peynirleri gören fare kapanın altına gelip, "Beyaz peynir mi yesem, kasar peynir mi yesem" diyerek seçim yaparken, basını mütemadiyen sağa ve sola çevirmek durumunda kalır. Bu esnada göremediği kil testere başını keser ve fare Ölür." Bu açıklamalardan sonra zeki mucit kendini bir anda kapı dışında bulur tabi ki...Herneyse, çabuk pes etmez ve birkaç hafta içinde şirket yetkilileri ile bir buluşma daha ayarlar. Baslar anlatmaya: " Bu sefer fare kapanından peynirleri kaldırdım, böylece daha ekonomik hale gelmiş oldu. Kullanımı ise ayni kolaylıkta. Kapan farelerin umumi olduğu bir yere yerleştirilir, ve kapanın altina gelen fare , kendi kendine sorar ve düşünür " beyaz peynir nereye gitti?, kasar peynir nereye gitti?" iste tam bu sırada kafasını sağa sola çevirirken, kil testere tarafından başı kesilir ve fare ölür."

Tren

Temel ve iki arkadaşı İstanbul'dan Trabzon'a gitmek üzere tren garına giderler. İlk Trabzon treni 1 saat sonradır, bileti alıp, yemeğe giderler. Yemekte sohbet, muhabbet saate bir bakarlar ki 1 saati geçmiş. Hemen koşarlar tren garına ama tren gitmiş. Yine bilet alırlar 1 saat sonrası için. Ne yapalım vakti nasıl geçirelim derken kahveye giderler. Çaylar kahveler sohbetler uzar da uzar ve saate baktıklarında 1 saat olmasına 5 dakika vardır. Hemen koşarlar gara ama trene yetişemezler. Gişeye gidip sorarlar yine Trabzon'a gidicek tren var mı diye. Gişedeki adam ''Bakın bu son tren eğer bunu da kaçırırsanız Trabzon'a bugün dönemezsiniz'' demiş. Bileti almışlar, pastaneye gitmişler. Pastalar, kekler, çörekler muhabbet derken saate bir bakmışlar ki 1 saat olmak üzere hemen koşmuşlar gara.Tren yeni hareket ediyor, içlerinden biri uzun ilk vagonu yakalamış, diğeri orta boylu son vagonu tutmuş. Temel uzanamamış. Trenin arkasından bir müddet bakan Temel oturmuş yere başlamış gülmeye. Gişe memuru yanına gelmiş.''Sen ne garip adamsın. 3 treni kaçırdın, arkadaşların gitti,sen kaldın, ağlayacağına gülüyorsun be adam.'' Temel :''Uy hemşerim, Trabzona asıl ben gideceğidim, onlar beni geçirmeye geldiydu ben ona güleyrum''demiş.

10 Ocak 2008 Perşembe

Kaplumbaga

Dört kaplumbağa, pikniğe çıkmaya karar vermiş. Erzakları hazırlayıp; bir yıl, iki yıl, beş, on yıl derken, otuz yıl sonra piknik yerine varmışlar. Gazozları, yiyecekleri, herşeyi ortaya çıkarmışlar. Bir bakmışlar gazoz açacağı yok. Tek çözüm, birinin eve gidip açacağı alıp gelmesi. Görev, içlerinde en küçük kaplumbağa olan Temel'e düşmüş. Genç kaplumbağa:
-Ben gelene kadar buradaki yiyeceklere dokunmazsanız giderim...
Diğerleri bunu kabul etmiş. Temel, yola çıkmış; bir,iki, on, yirmi yıl geçmiş. Bu arada, yaşlı kaplumbağalardan biri fenalaşmış. Arkadaşları ne yapsa faydasız, son bir dileği olup olmadığını sormuşlar:
-Gerçi genç kaplumbağaya söz verdik ama, şuradaki sarmalardan bir tanesini yesem olur mu?...
-Elbette...
Diyerek, sarmalardan birini vermişler. Tam ağzına atacağı sırada, genç Temel, çalıların arasından fırlamış:
-Gitmiyorum işte, gitmiyorum...

Kızartma

Bizim Temel karakolda başkomiserdir. Bir gün bir kadın gelir:
- Komiser bey komiser bey! Kocama tavuklu bezelye yapacaktım ... Ben onu haşlayana kadar kocamı markete bezelye almaya gönderdim. Gidiş o gidiş gelmedi... Ben ne yapacağım?
Komiser Temel kadına hiç bakmadan:
- En eyisi siz o tavuğu kizartma yapin.

NEYE BASIYOR?

Temel, kahvehanede arkadaşlarına av maceralarını anlatmaktadır:
- Geçenlerde ormana ava gittum. Birden bi ayi ile karşulaştum. Tüfeği atıp kaçmağa başladum. O da beni kovalamaya başladi. Tam ayinun nefesini ensemde hissettuğum anda ayi kayup yere düşti. Bu durumu fırsat bilip arayi açmağa çaliştum. Ama ayi gene peşima düşti. Gene tam nefesini ensemde hissettuğum anda ayi tekrar kayup yere düşti. Ben tekrar arayi açmağa çalıştum.
O arada Dursun, dayanamayarak sorar:
- Ula Temel, çok cesaretli adamsun. Ben senun yerinde olsam, altuma ederdum.
Temel atılmış:
- Ula sen ayinun neye basup kayduğunu zannedeysun?

Mektup

"Sevgili oğlum Temel... Senin hızlı okuyamadığını bildiğim için mektubu yavaş yavaş yazıyorum...
Artık senin büyük şehre gittiğin sırada yaşadığımız evde yaşamıyoruz. Baban bir gazetede, "İnsanların başına genellikle evlerinin iki kilometre civarındaki bölgelerde kaza geldiğini" okumuş; o yüzden taşındık...
Sana yeni adresi veremiyorum, çünkü yeni evimizde bizden önce oturan hemşehrilerimiz, taşınınca adresleri değişmesin diye kapı numarasını söküp götürmüşler...
Bu evde garip bir çamaşır makinası var. Geçen gün içine dört gömlek koydum, çalıştırmak için duvardaki zinciri çektiğimden beri bir daha gömlekleri göremedim.
Geçen hafta sadece iki kez yağmur yağdı. İlki üç gün, ikincisi ise dört gün sürdü...
Benden istediğin yeleği postaya verdim. Ancak, halan 'o koca düğmelerle paket çok ağır olur' deyince düğmeleri kopartıp yeleğin cebine koyduk. Orada bulabilirsin...
Not: Sana biraz da para gönderecektim, ama zarfı bir kere yapıştırmış bulundum... Sevgiler... Annen"

deniz

Temelin küçük takası on kişilik tayfasıyla Karadeniz'in engin sularında yol almaktadır.
Temel tayfalarını yanına çağırır. Onlara şöyle der:
-Uyy uşaklar! Ha purada pi teneke altinumuz olsa idu ne ederduk?
Uşaklar:
-Uyyy paylaşirduk onlari.
Temel teklifi kabul eder ve altınları paylaştırmaya başlar:
-Uyy... 15 altin bağa, pi altin size, 15 altın bağa, pi altin size ...
Tayfalar buna itiraz ederler ve aralarında müthiş bir kavga başlar. Kıyasıya dövüşürler. Neden sonra Rize'ye geldiklerinde durumu mahkemeye intikal ettirirler. Mahkemede yargıç olayı anlattırır. Hem Temel, hem de tayfaları olduğu gibi olayı anlatırlar. Bunun üzerine yargıç:
-Peki, getirin altınları! dediğinde
Hepsi bir ağızdan cevaplarlar:
-Uyy haçim bey, pizum altinumuz falan yok! Olacağinu farz edeyduk!

ördek

Temel, dere kenarinda oturuyormus.
Oradan jeeple geçmekte olan bir adam suyun derin olup olmadigini sormus.
Temel: - Derin degildir geçebilirsin demis. Adamda Temel'e güvenerek
suya jeepiyle girmis.
Jeep bir anda sulara gömülmüs. Kan ter içinde sudan çikan adam Temel'in
yakasina yapismis:
-Hani derin degildi ulan.
Temel : - Abi vallahi benim suçum yok,demin bir ördek geçiyordu su
beline geliyordu.

Dolar

Marketin birine bir turist gelmis bir seyler almis, sonra türk parasi
çikaramamis dolar uzatmis kasadaki adama.
Adam para sahte mi degil mi diye kuskuya düsmüs. Paranin orasina burasina
bakmis.Evirmis çevirmis anlayamamis sahte olup olmadigini.
Bakmis böyle olmayacak parayi sirada bekleyen Temel'e uzatmis.
'Bir de sen bak hele' demis.
Temel paranin bir altina bir üstüne bakmis sonra masanin üstüne atmis
ve 'bu para sahte' demis.
Herkes sasirmis, nasil anladin bu kadar çabuk demisler.
Temel de: 'Bunun üstünde Atatürk resmi yok' demis.

Titanik

Amerika'da zencinin biri pasaportunu kaybetmis.
tamda Turkiye'ye tatile gidecegi gun. aksilik bu ya...
Ucagi kaciracak, kara kara düsünürken yolda
bir pasaport bulmasin mi ?!..
Hemen almis yerden, bir bakmis ki Leanardo di Caprio'nun
pasaportu.. "Ne olursa olsun" demis ve sansini denemeye
karar
vermis.
Çikarmis Leonardo'nun fotografini, kendi fotografini
yapistirmis..
Uçmus Türkiye'ye. Atatürk Hava Limaninda görevli gümrük
memurunun
karsisina
geçmis.. Kim olabilir memur.. Tabi ki Temel... :-)
almis pasaportu eline Temel adamin ismine bakmis :
''Leonardo di Caprio", fotografa bakmis, bir zenci.
Adama bakmis ayni zenci... Bir kaç saskin bakistan sonra
Temel obur masaya seslenmis, "Ula Cemal, bu Titanik batmis
miydi,
yanmis miydi?"

trenci temel

Temel bir gün tren kullanirken treni devirmis, 400 kisi ölmüs.
Amiri sormus "Oglum nasil oldu ?", demis.
Temel "Tren rayina bir adam çikti, onun yüzünden oldu.",demis.
Amiri "Oglum ezseydin o adami da 400 kisi ölmeseydi ,"demis.
Temel de "Ben de öyle düsündüm , adam raydan çikinca onu ezmeye
çalisirken tren devrildi ", demis

Tek asker

Manevra varmış.Temel elde tüfek yerde yatıyormuş.Komutan gelip sormuş :
-Düşman önden gelirse ne yaparsın Temel?
Temel cevaplamış.Şu yandan, bu yandan, arkadan gelirse, diye tekrar sormuş komutan.Temel bunları da cevaplamış.
Komutan en sonunda :
-Ya düşman tepeden gelirse,deyince.
Temel dayanamamış ve :
-Habu memleketin tek askeru ben miyum komitanum daa!

uçak

Temel uçakla Trabzona gidecekmis.Oturmus bir yere rasgele... Asil yer
sahibi gelmis;
Yer sahibi: Beyfendi burasi benim yerim kalkarmisiniz?
Temel: Hayir
Yer sahibi : Beyfendi burasi benim yerim kalkin
Temel: Hayir
Yer sahibi gider hostese basvurur.
Hostes: Beyefendi burasi sizin yeriniz degil kalkarmisiniz lütfen
Temel: Kalkmam
Hostes çare bulamayinca kaptana basvurur.
Kaptan, Temel'in kulagina bisey fisildar ve Temel gecer arka tarafa oturur.
Herkes hayret etmis biz bu kadar ugrastik kalkmadi acaba Kaptan nasil kaldirdi bunu.Dayanamayıp sormuslar kaptana:
Kaptan: Dedim ki Burasi Trabzon'a Gitmez

köpek

Temelin bir köpeği varmış bu köpeği öyle bir eğitmişki yapacağı herbirşeyi yapıyor.
Temel Dursun'la sohbet ederken Temel köpeğine 2 milyon verir derki git bana sigara al der. Köpeği kısa süre sonra elinde 1 tane sigarayla gelir. Bu olay dursunun ilgisini çeker.
Birgün Dursun kahve de otururken Temel'in köpeğini görmüş ona 2 sigara alsın diye 4 milyon verip bakkala yollamış. Beklemiş beklemiş köpekten haber yok sonunda Temel'i bulup demişki.
- Ula Temel senun o köpeğun hirsuzdur 4 melyon verdum 2 cigara alsun diye köpek bana hiç bişe getirmedi.
Temel'de kahkaha atarak:
- Ula Tursun ona 4 melyon verince haçan sinemaya cidiy.

Hasan

İri yarı bir adam kahveye girmiş.
- Hasan cimdur?
- Penum, demiş adamın biri.
Adam bu adamı bir güzel pataklamiş ve yüzünü gözünü kan içinde bırakmış.
Sonrada çekip gitmiş. Adam gittikten sonra dayak yiyen adam başlamış gülmeye. Kahvedekiler şaşırmış ve hemen sormuşlar:
- Ya o kadar dayak yedin, yüzün gözün kan içinde. Ne diye durmuş gülüyorsun şimdi.
- Penum adim Hasan teğul Temel, nasıl kandurdum o enayi adamı ama....

ne yapıyorum ben

Bizim Temel’le Dursun Almanya’da bir gün arabayla gezmeye çıkarlar... Tabii otobandan giderken alışmışlar burda suratli gitmeye. Dursun tahrik eder:
- Ula bas kaza nerdeyse at arabasi bize yetişecek.
Temel bu durur mu. Hiz sinirini çoktan aşmıştır. Birden yoldan çıkıp yokuştan aşağı ağaçların arasına paldur küldür giderken Dursun atılır:
- Ula ne oldi eyi giderken birden sallanmaya başladuk.
Temel heyecanla:
- Ula Dursun, sorma önüme bi köpek çikti...
Dursun:
- Ula uşağum ezseydun oni da geçseydun...
Temel:
- Ula ben neye uğraşiyorum zannedeysun...

Çoban

Bir gün dagda gariban bir çoban zengin agasinin yüzlerce koyununu
otlatirken yanina birisi yaklasmis. Temel:

- Hey hemserim kolay gelsin. Sana burda kaç koyun oldugunu söylersem

banabir koyun verirmisin. Gariban çoban biraz düsünmüs ve aklindan

"Ulan ben bile burada kaç koyun oldugunu bazen sasiriyorum bu adam nerden bilecek demis" ve Çoban:

- Tamam bilirsen al bir tane koyunu götür. Temel:

- Tam 548 koyun var. Çoban:

- Hemsehrim dogru bildin. Bir koyunu al götür.

Tabi o adam gitmis
koyunlarin arasina dalmis ve en irisini sirtlamis götürürken çoban
seslenmis.

Çoban: - Hey...! dur bakalim bende senin nereli oldugunu bilirsem koyunu geri
birakacak misin. Temel kabul edince coban:

- Sen Trabzon'lusun.

- Peki nereden anladin?

- 548 tane koyun içinden davar köpegini sirtlayip götüren Trabzonludan baskasi olmaz da ondan.

Yazı tura

Temel üniversite sınavına girmiş. Her soruda yazı tura atarak cevapları vermiş. İki saat sonra öğrencilerin çoğu sınav kağıdını verip salonu terk etmiş, Temel hala yazı tura atıyor. Öğretmen gelip başına dikilmiş: - “Temel hepsini yazı tura atıyorsun, hala bitiremedin mi?” Temel: - “Hocam bir saat önce bitirdim ama cevaplarımı kontrol ediyorum!”

Trafik polisi

Trafik polisi Temelin kullandığı arabayı durdurur ve: -Sizi tebrik ederim beyfendi, bugünkü kontrollerimizde emniyet kemeri takan tek sürücü sizsiniz bu yüzden size Üçyüz milyon lira ödül vereceğiz, ne yapmayi düşünüyorsunuz, demiş. Temel: -Hemen cidup bi ehliyet alacağum. -Ne! senin ehliyetin yok mu? demeye kalmadan yandan Fadime söze girmiş: -Siz ona bakmayin memur bey içince hep boyle sapitiyi Polis iyice sinirlenmeye baslamış. Derken arkadan Dursun: -Ula ben size demedim mi çalintu arabayla yola çıkmayalım başımıza bi iş gelir diye. Trafik polisi iyice zıvanadan çıkmıs ve bagajdan İdris atlamış: -Noldu uşaklar geçtik mi sınıri?

araba kazası

Temel arabasıyla başka bir arabaya çarpar. İki şöför de aşağıya inerler. Temel torpido gözünden aldığı iki şişe viskiyi öteki şöföre uzatır. Gayet nazik bir tavırla: “Buyrun, iki fırt çekin da heyecanunuz gitsin. Büyük bir kaza atlattuk.” Adam alır, teşekkür ederek içer. Şişeyi Temel’e uzatır. Fakat Temel içmeyince “Ne o siz içmiyormusunuz?” der. Temel de gülerek “Hele bir trafik memurlaru gelup alkol muayenesi yapsunlar da... Ondan sonra içerim.”

Yaylalar

Temel, gece vakti mezarlıktan geçmek zorundadır, ama çok korkar. Arkadaşları “Korkma yahu” derler. “Mezarlıktan geçerken şarkı söylersin; hiçbir şey olmaz.” Temel çaresiz bu öneriyi kabul edip mezarlığa girer. Zifiri bir karanlık, Temel korku içinde ve başlar bir türkü söylemeye; “Ay akşamdan ışıktır!” Hemen ardından müthiş bir koro; “Yaaaylalar, yaylalar!..”

trobzon yolu

Temel Trene binecek! Temel ve iki arkadasi İstanbul'dan Trabzona'a gitmek üzere tren garina giderler ilk Trabzon treni 1 saat sonradir, bileti alirlar.

Ne yapalim bir saat diye düsünürken yemege gitmeye karar verirler.

Yemekte sohbet,muhabbet saata bir bakarlarki
1 saati geçmis.Hemen kosarlar tren garina ama tren gitmis.

Yine bilet alirlar 1 saat sonrasi için. Ne yapalim vakiti
nasilgeçirelim derken kahveye giderler.
Çaylar kahveler sohbetler uzar da uzar ve saate baktiklarinda 1 saat olmasina 5 dakika vardir. Hemen kosarlar gara ama trene
yetisemezler.

Giseye gidip sorarlar yine Trabzon'a gidicek tren varmis
diye.Gisedeki adam ''bakin bu son tren eger bunuda kaçirirsaniz
Trabzon'a bugün dönemzsiniz'' demis.

Bileti almislar yine sikilmislar ne yapalimki derken pastaneye
gitmeye karar vermisler.Pastalar,kekler,çörekler muhabbet derken
saate bir bakmislarki 1saat olmak üzere hemen kosmuslar gara.
Tren yeni hareket ediyor,içlerinden biri uzun ilk vagonu
yakalamis,digeri orta boylu son vagona tutmus. Tren gitmis,Temel
oturmus yere baslamis gülmeye.

Gise memuru yanina gelmis.''Sen ne garip adamsin.3 treni kaçirdin, arkadaslarin gitti,sen kaldin,aglayacagina gülüyorsun be adam.''

Temel :''Uy hemserum onlar beni geçirmeye geldiydu ben ona
güleyrum''demis.

Deve kuşu

Temel Avustralya ya devekusu avlamaya seyahate çikiyor. Orada malzemelerini
hazirlayip maceraya atiliyor. Bir viraji dönünce bakiyor 10, 15 tane devekusu...
Hemen arabayi durduruyor silahini dogrultuyor. Devekuslari silahi görünce
ürkerek kafalarini kuma gömüyorlar. Yani kendi akillarinca saklaniyorlar.
Temel etrafa bakiyor ve kendi kendine sinirli sinirli soruyor :
- Ulan nereye gitti bu hayvanlar?

Balık

Bir gün Temel balığa çıkar. İyi bir avdan sonra bir tekne balık tutar. Birden hava patlar ve çok büyük bir fırtına çıkar.

Temel dua etmeye başlar.Tanrım beni bu fırtınadan kurtarırsan bütün bu balıkları fakirlere dağıtacağım der içinden.

Hava bir zaman sonra düzelir.Temel evine dönmeye başlar.Bir tarafdanda balıklara bakar ve içinden bu balıklar fazla yarısını dağıtsam olur der. Biraz daha sonra balıklara tekrar bakar ve bu balıkların yarısıda çok fazla, ben bunların çeyreğini dağıtsam olur der.

Biraz daha zaman geçer Temel tekrar balıklara bakar.Tam o sırada hava tekrar bozulur.Temel kafasını gökyüzüne diker ve şöyle der:

-Haçen sende şakadan heç anlamiyesun...

Vasiyet

Yolculuktan dönen Idris, kahvede oturanlara sordu :
- Yahu pizum Temel nasil öldi?
- Kalpten cittu, dediler.
- Vasiyetu filan var miydu?
- Var idu. "Beni denize gömün" demis idu.
- Cömdünüz mü?
- Cömdük amma, mezarinu kazarken çok kayip verduk

Cennet cehennem

TEMEL Bİ GÜN HAKK'IN RAHMETİNE KAVUSMUS VE GÖKYÜZÜNE CIKMIS.. YUKARDAKİ MELEKLER :
-HADİ SANA Bİ KIYAK YAPALIM.. SU DEFTERE BAK VE CENNETE YADA CEHENNEME GİDECEGİNE SEN KARAR VER..
TEMEL BAKMIŞ DURUM ORTADA.. CENNETE GİDECEK.. SORMUŞ MELEKLERE CENNETİN KAPISI NERDE DİE.. MELEKLERDE GÖSTERMİŞ.. TEMEL GİRMİŞ İÇERİ AMA GİRMESİYLE CIKMASI BİR OLMUŞ..
-CABUK BANA CEHENNEMİN KAPISINI GÖSTERİN DEMİŞ..
MELEKLER SASIRMIŞ ..
-BU KAPI AMA NE OLDU Kİ .. DEMİŞLER..
TEMEL:
-BANA BURANIN CENNET OLDUGUNU SÖYLEMİSTİNİZ AMA PENİM ESKİ KARU İÇERDE!!!!!!

Karne

TEMEK KARNESİNİ GETİRDİ.MATEMATİK NOTLARI ZAYIFTI
ANNESİNE SORDU:
_ANNECİĞİM MATEMATİKTEN PEKİYİ ALSAM NE YAPARSIN?
_BU DA SORU MU YAVRUM.SEVİNÇTEN DELİ OLURUM.
_ÖYLEYSE HİÇ KORKMA ANNECİĞİM DELİ OLMAYACAKSIN.
ÇÜNKÜ ZAYIF ALDIM.

Mor göz

adammın biri onuncu kattan oda istemiş.danışmanda o odada mor göz var demiş. adam bişe olmaz demiş.odasına çıkmış.banyosunu yapıp televizyon karşısına geçmiş.bir ses duymuş beeeennnnn mooooooorrrrrrrr ggggööööööööözzzzzzz
adam pencereden aşağı atlamış.sonra temel gelmiş.oda onuncu kattan oda istemiş.danışmanda o odada mor göz var demiş.temel bana bişe olmaz demiş.temelde banyosunu yapıp televizyon karşısına geçmiş.sonra bir ses duymuş.bbbeeeeeennnn mooooorrrrr gööööözzzzzz
demiş.temelde gelirsem öteki gözünüde ben patlatırım demiş.

Mektup

Temel'in Almanya'daki oğlu Temel'e şöyle bir mektup yazar:
- Babacığım sizleri çok özledim. Bana bolca para yollarsan sevinirim.
Temelde bu mektuba karşılık yazar:
- Uy sevgili uşağum, Allah'ın selami tabiidur. Mektubumu çok yavaş yazayrum, çünkim bilirum ki, okuman zayuftur, çabuk okuyamazsun... Benden sana sual edersen, Allahuma pin şükür iyiyum, yeni pir iş buldum. Emrimde 1500'e yakın adam var, hepsi de sessuz sedasuz, kendi hallerinde... Ne iş pulduğumu soraysan söyleyeceğum patlama, mezarluk pekçisi oldum... Geçtiğimiz hafta puraya iki defa yağmur yağdu... Piri pazartesinden perşembeye öbüri de perşembeden pazara...
Bacın Emine bir uşak doğuracak, daha erkek midir kiz midir pelli değil, haçan o yüzden sağa dayi mi oldin, teyze mi oldin söyleyemeyrum...
Kötü havadisler vardur... Pahriyede askerlik yapan 10 uşağu da kaybettuk. Pindikleri denizaltu pozulmus, motoru turmuş, inmiş aşağu, denizaltuyu itekleyup, motorunu çalıştırmak istemuşlar..
Temel emicen de tükkan açtu, o da 30'a alduğuni 25'e verir, sürümden kazanıyormuş öyle dedu...
Bizim köye findukçularun Temel'i muhtar seçtuk, akullu uşak da...Geçen gün hepimizu zelzeleye karşi aşi etturdu. Temel hem akillidur, hem de dürüsttür... Geçenlerde bir taksinin şoförü köye varmış, muhtarı arıyor, meğer yolda bir tavuk ezmiş sahibini soraymuş. Muhtar Temel tavuğa pakmiş, ha bu pizden değuldur pizum köyde yassu tavuk yoktir demiş...
Senin küçüğün Ergin çok akullu uşak çıktı. Geçen gün tepeye varmış, elinde bir ip sallayıp duriy. Anan uy usağum ne edeysun orada, demiş. O da hava durumuna bakayrum demiş. Çektum oni akşam karşuma, anlat bakayum şu hava durumu işinu dedum. Anlattu, meğer ip sallanınca havanın rüzgarli olduğuni; ip islanunca da yağmur yağduğuni anlaymiş. Çok akillu uşak vesselam. Sen o yaşta böyle akillu değildun.
Senin gönderdiğun resmi alduk, pir yaninda bir Alman herif pir yaninda pir Alman karisi var, ortada da sen. İyi ki resmin arkasina ortadaki penum diye yazmişsun yoksam tanımayacaktuk.
Yaa işte böyle uşağum. Memleçetten sağa pol pol havadis..
Yeni havadis olursa yine yazarum. Baki hüdaya emanet ol.
Baban

NOT: Mektupa para koyacaktim, ama salak anan Fadime mektubu kapatmiş.Parayı koyamadim.Suçu benden değil anandan bil.

Cenaze namazı

Temel'in annesi ölmüş. Cenaze namazında bir kenarda duruyormuş. Soranlara: -Pen cenaze namazi kilmasini pilmeyrum" diyormuş. Bir müddet sonra kayınvalidesi ölmüş. Namazda Temel'i en ön sırada görenler: -Hani sen çenaze namazi pilmezdun? -Pu çenaze namazu tegil çi, payram namazu.

İtfaiyeci

Temel ile Dursun Amerika'da itfaiye teskilatina girerler, yangin ihbari alinir. Çok katli bir binada kreste yangin çikmistir. itfaiyeci merdiveni çalismaz.
Temel yukari çikar. Dursun asagida kalir. Temel asagida bekleyen
Dursun'un kucagiina çocuklari atmaya baslar. Temel atar, Dursun tutar,kaldirima koyar.
Bir çocuk, iki çocuk, üç çocuk, derken besinci zenci çocukdur..
Temel birakir, Dursun yakalamak için kollarini açmaz. Çocuk paat yerde.
Tekrar at, tut kenara koy, tut at kenara koy. Temel yine zenci çocuk atar. Dursun yine tutmaz. Çocuk paat gene yerde..
Dursun yukari bagirir: "Yanıkları atma! yanıkları atma!"

Kazan

bir gün nasrettin hoca komşusundan kazan istemiş.komşusuda vermişhocada iki gün sonra kapısına gelen komşusuna kazanı ve içindeki küçük kazanı verir.komşusu sorar hoa bu ne diye hocada sizin kazan doğurdu der ve komşu alır gider hoca bir gün bir daha gider istemeye komşu hemen verir ve bir kaç gün sonra komşu nasrettin hocaya gidip yine ister hocanın yüzü eğik bir vaziyette kapıyı açar komşu hemen kazanı ister hoca allah rahmet eğlesin sizin kazan öldü der komşu hoca neden yalan söylüyorsun der.hoca sende kazanın doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne neden inanmıyorun der:::::::::::::

Temel Ajan

CIA Rusya'daki çok gizli bir görev için seçmece adaylarını bir imtihana tabi tuıtar. Başarılı olan adayları son bir sınav olarak sır tutma sınavına alır. Her birine bir sır verirler ve bunu söyleyip söylemeyecekleri konusunda işkenceye başlarlar. Ajanların çoğu çözülür fakat Temel ne yaparlarsa yapsın sırrı vermemektedir. En ağır işkenceleri geçtikten sonra tamam derler Temel bu işe uygun.Yalnız uykusunda konuşup konuşmadığını öğrenmek için birde odasına kamera koyalım onu izleyelim.Ve Temel'in odasına gizlice kamera koyarlar. Temel odya döner dönmez kafasını duvarlara vurmaya başlar ve bir taraftan da söylenir;
-Hatırla oni..hatırla oni. Boşuboşuna işkence görüyorsun hatırla oni...

Kedi

Temelin bir kedisi varmış ve hergün düzenli olarak gezmeye çıkartırmış.Birgün yolda karşılaştığı bir arkadaşı:
-Ula senun paşka işin yok midur pikmaymusun herkün bu kediyi gezdirmekten? diye sorunca Temel:
-KPende piktum ama ne yapayum ha pu kedi pakiredir istemayrum pi de yavrulasın korkayrum salamayrum! demiş. Bunun üzerine arkadaşı:
-Ula usağum ha punun kolayi fardur... Penzine pula sal oni yanuna gelmez kedi medi..
Temelin kafasına yatmış bu yöntem bir deneme yapmış bakmış gerçekten yanına kedi falan yanaşmıyor hergün sabahtan salarmış kediyi benzine bulayıp... aksam hava kararınca kedi de eve dönermiş rahat etmiş Temel, taaa ki bir akş am kedi hava kararıpta hala eve dönmeyinceye kadar...
Bir telaş bir telaş oraya bak buraya sor yok yok gitti bizim kedi diye düşünürken rastladığı mahallenin çocuğu
-ha pen kördum senun kediyi şu ileriki ranpada penzini bitmiş öbür kediler dayanaydu...

Otel

Temel, seyahate çıkmış. Uzun zaman evinden ayrı kalmış. Bir akşam bir kente gelip küçük bir otele inmiş. Odasına yerleştikten sonra, aşağıya telefon etmiş. Telefonu otelin sahibi açmış.
Temel, ne istediğini söylemiş:
"Bana bir fahişe bulup gönderin."
Bunu söyledikten sonra telefonu kapatmış. Otelin sahibi şaşırmış. Yanında duran karısına dönmüş:
"Demin gelen müşteri kadın istiyor..."
Otelin sahibinin karısı öfkeden deliye dönmüş:
"Terbiyesiz adam, ne zannediyor bizim otelimizi. Hemen git o müşteriye ağzının payını ver..."
Otel sahibi, müşteriye ağzının payını verme fikrini pek tutmamış:
"Adama ne söyleyeceğim karıcım, bir terbiyesizlik eder, başım derde girer..."
Kadın çok sinirliymiş:
"Sen gitmezsen, ben gider söylerim..."
Ve, hışımla merdivenleri çıkıp Temel'in ağzının payını vermeye gitmiş. Kocası da aşağıda bekliyormuş. Yukardan gürültüler gelmeye başlamış.
Onbeş yirmi dakika sonra Temel aşağıya inmiş. Üstü başı yırtılmış, yüzü tırmıklanmış...
Otelcinin yanına gidip bir güzel çıkışmış:
"Ne biçim kadın göndermişsin be. İstemem diye tutturdu. Becerene kadar anam ağladı

Temel akrobat

Temel marangoz ama ne marangoz mesleğinin zirvesinde derken trabzona dünyanın en büyük sirki geliyor çadır direğini dikmek içinde usta bir marangoza ihtiyaç var arayıp soruşturuyorlar en iyi usta olarak temeli tavsiye ediyorlar temel sirke gelip ne iş yapılacağına bakıp takımlarını alıp geliyor ve direğin üstüne çıkıp başlıyor direği yere çakmaya bu sırada sirkin patronu aşağıdan temeli seyrediyor derken temel birden havada iki parande üç salto atarak yere iki ayağının üstüne ve ellerini bacağının yanlarına vurarak sağlam bir şekilde düşüyor bunu gören patron içtiği puroyu yutuyor ve koşarak temelin yanına gelip aynı hareketi yapmasını ve bunun karşılığında ise çok büyük para kazanacağını anlatıyor temel ise kesinlikle olmaz diyor patron gene aynı hareket için para ve 20 senelik ip canbazlarının bile bu hareketi yapamadığını anlatıyor adam ısrar ediyor temel kabul etmiyor adam gene ısrar temel en sonunda adamın kulağına eğilip ula hemşerim benim her sefer aynı hareketi yapmam için direğin tepesinde aletin başına mı vurmam lazım

Maymun

Nasa uzay üssünde yeni bir deneme yapılıyormuş. Gönüllü başvuranlar arasından Temel, astronot adayı olarak seçilmiş. Ön elemede oldukça sıkı testleri geçen Temel; 3 aylik ikinci bir eğitim ile iyi bir astronot olabilmiş. Beklenen an gelmiş ve Temel bir maymunla birlikte uzay mekiğine binerek havalanmış. Atmosfer aşıldıktan sonra Temel'in ilk işi; kendisine sıkı sıkıya söylenildiği gibi zarfları açıp maymunun ve kendisinin görev kartlarını okumak olmuş. Maymunun görevleri: "Yerküre ile bağlantıyı sürekli kontrol altında tutmak; her 2 saatte bir yörüngedeki sapmaları ayarlamak; füze içindeki hava basıncı, ısı, iletkenlik değerlerini aşağıya bildirmek; yakıt harcamasını ve motorların sırasını belirlemek..." diye devam ederken; okumaktan sıkılan Temel, kendi görev kartını açmış : "Maymunu iyi besle!"

içki

Adamın biri bara girmiş. Garson, herkese içki ver kendine de al demiş. içkiler içilmiş garson hesap için gelince adam: Para yok demiş. Tabi garson bunu bir güzel dövüp dışarı atmış. Diğer aksam tekrar gelmiş ve yine garson herkese içki kendine de al demiş ve sonuçta parası olmadığı için yine dayak yemiş ve gitmiş. Bu uç aksam böyle devam etmiş. Dördüncü gün yine gelmiş ve garson herkese içki fakat bu sefer sen içme, içince sapıtıyor, sonrada kavga çıkarıyorsun.

Ödül

Trafik polisi Temelin kullandığı arabayı durdurur ve: -Sizi tebrik ederim beyfendi, bu günkü kontrollerimizde emniyet kemeri takan tek sürücü sizsiniz bu yüzden size üçyüzmilyon lira ödül vereceğiz, ne yapmayi düşünüyorsunuz, demiş. Temel: -Hemen cidup bi ehliyet alacagim demis. -Ne! senin ehliyetin yok mu? demeye kalmadan yandan Fadime söze girmis: -Siz ona bakmayin memur bey içince hep boyle sapitiyi Polis iyice sinirlenmeye baslamis. Derken arkadan dursun: -Ula ben size demedimmi çalinti arabayla yola çikmayalim basimiza bi is gelir diye. Trafik polisi iyice zivanadan çikmis ve bagajdan idris atlamis: -Noldu usaklar geçtik mi siniri?

Ehliyet

Ormanda oturan acil vaka bir hasta varmış, hastaneye gitmesi mecburmuş. Bizim doktor da ne yapsın, almış jipini gitmiş kadının ormandaki evine. Almış kadını atmış jipsinin arkasına ve ormanda gidiyorlarmış. Önüne kıpkırmızı bir adam çıkmış, ben demiş ormanın kırmızılı ibnesiyim . Bana bir yiyecek. Adam duşunmuş, sandviçini vermiş ibneye. Sonra bir golün etrafından geçerken sapsarı bir tip çıkmış, el kol sallamış falan, bizimkini durdurmuş. Ben demiş bu gölün sarılı ibnesiyim demiş. Bana bir içecek. Bizimki durmuş düşünmüş, vermiş kolasını. Sonra yola devam etmiş. Bizimki iste bildiğimiz asfalta çıkmış en sonunda. Önüne masmavi bir adam çıkmış, el kol sallamış falan durdurmuş bizimkini. Bizimki sinirlenmiş. "Yaa asfaltın mavili ibnesi!!!! Sen ne istiyorsun????" Mavili herif donmuş: "Ehliyet, ruhsat lütfen!"

Paraşut

Temel Nato da havacı olarak askerliğini yapıyormuş. Komutan askerlere paraşütle nasıl atlanacağını öğretmiş. - "Uçaktan atlayınca birinci ipi çekeceksiniz. Paraşüt açılmaz ise ikinci ipi çekeceksiniz. Yine açılmadı, o zaman Meryem Ana ya dua edeceksiniz." Temel uçaktan atlar. Birinci ipi çeker paraşüt açılmaz, ikinci ipi çeker yine açılmaz. O sırada yere yavaş yavaş süzülen komutanının yanından geçerken sorar: - "Komutanım, komutanım.. O karinin adi neydi ?"

müfettiş

İmam Hatip Lisesi nde teftiş yapan bir müfettiş sınıfa girer. Ders Kur an-i Kerim dır. Bir öğrenciyi kaldırarak ismini sorar. Öğrenci : - Fatih, diye cevap verir. Müfettiş : - Peki öyleyse yavrum Fatiha suresini oku bakalım. Çocuk sureyi okur. Sıra başka bir öğrenciye gelmiştir. Müfettiş yine sorar : - İsmin ne çocuğum? Çocuk cevap verir : - Yasin ama arkadaşlar kısaca Kevser derler...

abdest

BİR GÜN NASREDDİN HOCA BAHÇEDE NAMAZ KILIYOMUŞ BİR ÇOÇUKDA AĞAÇA ÇIKMIŞ NASREDDİN HOCA DUA EDİYOMUŞ ALLAHIM GÜNAHLARIMI AFFET DEMİŞ ÇOÇUKTA ETMEM DEMİŞ TEKRAR DEMİŞ ALLAHIM SEN GÜNAHLARIMI AFFET DEMİŞ ETMEM DEMİŞ NASREDDİN HOCA ETMEZSEN ETME ZATEN ABDESTİM YOKTU DEMİŞ

Bağdatlı

Bir Amerikalı, bir İngiliz ve bir de Bağdat'lı Temel barda oturmuş içki içiyorlarmış. Amerikalı içkisini bitirince bardağı havaya fırlatmış, silahını çıkarıp bardağa ateş edip parçalamış: "Bizde bardaklar o kadar ucuzdur ki biz Amerika'da ayni bardakla iki kere içki içmeyiz" demiş. İngiliz de bunun üzerine içkisini bitirip bardağı havaya fırlatmış ve ateş ederek bardağı parçalamış: "Bizim İngiliz kumsallarında bardak yapacak cam için o kadar çok kumsal vardır ki, ayni bardakla iki kere içki içmeyiz" demiş. Bunun üzerine Temel de buz gibi soğukkanlı bir şekilde içkisini bitirmiş, bardağı havaya fırlatmış, silahını çekip Amerikalı ve İngiliz’i vurup öldürmüş: ”Bağdat’ta bu İngiliz ve Amerikalılardan o kadar çok var ki, biz ayni adamlarla iki kere içki içmeyiz" demiş.

polis

Gazeteci Temel Castro ile röportaj yapmayı kafasına koymuştur.Ama bir türlü randevu alamaz.Sonunda Castro'nun bir parti verdiğini duyar ve güzelce traş olup smokinlerini de giyerek partiye gider.Fakat davetiyesi olmadığı için içeri alınmaz.Temel ne kadar yalvarsa da ne kadar yol denesede içeri giremez.Sonunda bir kenara çekilir ve davetlilerin arasında tanıdık birinin çıkmasını bekler.Bu sırada hırpani kılıklı sakallı bir kaç kişinin kontrolo girdiğini davetiye soruluncada sakallarını okşayıp polis diyerek içeri girdiklerini görür.Aklına fikir gelen Temel'de hemen sıraya girer.Sıra kendine geldiğinde davetiye sorulunca sakalını okşayıp polis der.Görevliler;- Hadi ordan sen nasıl polissin sakalın bile yok deyinceTemel pantalonu sıyırır ve- Gizli Polis der