11 Ocak 2008 Cuma

Nasrettin Hocanın Hayatı

Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Haci Ibrahim'in derslerini dinledi, Islam diniyle ilgili çalismalarini sürdürdü. Bir söylentiye göre medresede ders okuttu, kadilik görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayi kendisine Nasuriddin Hâce adi verilmis, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almistir. Onun yasamiyla ilgili bilgiler, halkin kendisine olan asiri sevgisi yüzünden, söylentilerle karismis, yer yer olaganüstü nitelikler kazanmistir. Bu söylentiler arasinda, onun Selçuklu sultanlariyla tanistigi, Mevlânâ Celâleddin ile yakinlik kurdugu, kendisinden en az yetmis yil sonra yasayan Timur'la konustugu, birkaç yerde birden göründügü bile vardir. Nasreddin Hoca'nin degeri, yasadigi olaylarla degil, gerek kendisinin, gerek halkin onun agzindan söyledigi gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay ögelerinin inceligiyle ölçülür. Onun oldugu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açiklanisindan anlasildigina göre o, belli bir dönemin degil Anadolu halkinin yasama biçimini, güldürü ögesini, alay ve eglenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmistir. Onunla ilgili gülmeceleri olusturan ögelerin odagi sevgi, yergi, övgü, alaya alma. O, bunlari söylerken bilgin, bilgisiz, açikgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, saskin, kurnaz, korkak, atilgan gibi çelisik niteliklere bürünür. Özellikle karsisindakinin durumuyla çeliski içinde bulunma, gülmecelerinin egemen ögesidir. Bu ögeler Anadolu insaninin, belli olaylar karsisindaki tutumun yansitan, düsünce ürünlerini olusturur. Nasreddin Hoca, halkin duygularini yansitan, bir gülmece odagi olarak ortaya çikarilir. Söyletilen kisi, söyletenin agzini kullanir, böylece halk Nasreddin Hoca'nin diliyle kendi sesini duyurur. Nasreddin Hoca, bütün gülmecelerinde, soyut bir varlik olarak degil, yasanmis, yasanan bir olayla, bir olguyla baglantili bir biçimde ortaya çikar. Olay karsisinda duyulan tepkiyi ya da onayi gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanik oldugu olaylar, genellikle, halk arasinda geçer. Hoca soylularin, yüksek saray çevresinde bulunanlarin aralarina ya çok seyrek girer ya da hiç girmez. Sözgelisi onun tanistigi söylenen Selçuklu sultanlariyla ilgili gülmecesi yoktur. Timur'la ilgili "hamam, Timur ve pestemal" gülmecesi de, Timur'dan çok önce yasadigi için, sonradan üretilmistir. Halk begenisi Hoca'yi Timur gibi çevresine korku salan bir imparatorun karsisina hamamda çikarak, "kizim sana söylüyorum, gelinim sen isit" türünden bir yergi yaratmistir. Burada yerilen, dolayli olarak, kendi toplumun, halkin üstünde gören saray insanlaridir. Nasreddin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kisiliginde, halkin duygularini yansitan baska bir özellik de esegin yeridir. Hoca eseginden ayri düsünülemez, onun tasiti, binegi olan esek gerçekte bir yergi ve alay ögesidir. Anadolu insaninin yarattigi gülmece ürünlerinde atin yeri yoktur denilebilir. Esek, aciya, sikintiya, dayaga, açliga katlanisin en yaygin simgesidir. Soylularin, saraylarin çevresinde üretilmis gülmecelerde esek bulunmaz, oysa at genis bir yer tutar. Bu konuda, baska bir çeliski sergilenir, gülmecede güldürücü öge ile yerici öge yanyana getirilir. Bunun örnegi de kendisinden esegi isteyen köylüye, "esek evde yok" deyince ahirda onun anirmasini duyan köylünün "iste esek ahirda" diye diretmesi karsisinda, Hocanin "esegin sözüne mi inanacaksin benimkine mi" demesidir. Onun gülmecelerinde, kaba sofularin "ahret" le ilgili inançlari da önemli bir yer tutar. "Fincanci Katirlari", "Ben Sagligimda Hep Burdan Geçerdim" baslikli gülmeceler kati bir inanç karsisindaki duyguyu açiga vurur. Toplumda neye önem verildigini anlatan "Ye Kürküm Ye" gülmecesi, Hoca'nin dilinde, halkin tepkisini gösterir. Nasreddin Hoca'nin etkisi bütün toplum kesimlerine yayilmis, "Incili Çavus", "Bekri Mustafa", "Bektasi" gibi çok degisik yörelerin duygularini yansitan gülmece türlerinin dogmasina olanak saglamistir. Sivrihisar'ın Hortu yöresinde doğdu, Akşehir'de öldü. Babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun'dur. Önce Sivrihisar'da medrese öğrenimi gördü. Babasının ölümü üzerine Hortu'ya dönerek köy imamı oldu. 1237'de Akşehir'e yerleşerek, Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim'in derslerini dinledi. İslam diniyle ilgili çalışmalarını sürdürdü. Bir söylentiye göre medresede ders okuttu, kadılık görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayı kendisine Nasuriddin Hâce adı verilmiş, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almıştır.Onun yaşamıyla ilgili bilgiler, halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilerle karışmış, yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır. Bu söylentiler arasında, onun Selçuklu sultanlarıyla tanıştığı, Mevlânâ Celâleddin ile yakınlık kurduğu, kendisinden en az yetmiş yıl sonra yaşayan Timur'la konuştuğu, birkaç yerde birden göründüğü bile vardır.Nasreddin Hoca'nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür. Onun olduğu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açıklanışından anlaşıldığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü öğesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir.Onunla ilgili gülmeceleri oluşturan öğelerin odağı sevgi, yergi, övgü, alaya alma, gülünç duruma düşürme, kendi kendiyle çelişkiye sürükleme, Şeriat'ın katılıkları karşısında çok ince ve iğneli bir söyleyişle yumuşaklığı yeğlemedir. O, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, şaşkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çelişik niteliklere bürünür. Özellikle karşısındakinin durumuyla çelişki içinde bulunma, gülmecelerinin egemen öğesidir. Bu öğeler Anadolu insanının, belli olaylar karşısındaki tutumun yansıtan, düşünce ürünlerini oluşturur.Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca'nın diliyle kendi sesini duyurur.Nasreddin Hoca, bütün gülmecelerinde, soyut bir varlık olarak değil, yaşanmış, yaşanan bir olayla, bir olguyla bağlantılı bir biçimde ortaya çıkar. Olay karşısında duyulan tepkiyi ya da onayı gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanık olduğu olaylar genellikle halk arasında geçer. Hoca, soyluların, yüksek saray çevresinde bulunanların aralarına ya çok seyrek girer ya da hiç girmez. Sözgelişi onun tanıştığı söylenen Selçuklu sultanlarıyla ilgili gülmecesi yoktur.Timur'la ilgili "hamam, Timur ve peştemal" gülmecesi de, Timur'dan çok önce yaşadığı için, sonradan üretilmiştir. Halk beğenisi Hoca'yı Timur gibi çevresine korku salan bir imparatorun karşısına hamamda çıkarak, "kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit" türünden bir yergi yaratmıştır. Burada yerilen, dolaylı olarak kendini toplumun, halkın üstünde gören saray insanlarıdır.Nasreddin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kişiliğinde, halkın duygularını yansıtan başka bir özellik de eşeğin yeridir. Hoca eşeğinden ayrı düşünülemez. Onun taşıtı, bineği olan eşek gerçekte bir yergi ve alay öğesidir. Anadolu insanının yarattığı gülmece ürünlerinde atın yeri yoktur denilebilir. Eşek, acıya, sıkıntıya, dayağa, açlığa katlanışın en yaygın simgesidir. Soyluların, sarayların çevresinde üretilmiş gülmecelerde eşek bulunmaz, oysa at geniş bir yer tutar.Bu konuda başka bir çelişki sergilenir. Gülmecede güldürücü öğe ile yerici öğe yanyana getirilir. Bunun örneği de kendisinden eşeği isteyen köylüye, "eşek evde yok" deyince ahırda onun anırmasını duyan köylünün "işte eşek ahırda" diye diretmesi karşısında, Hocanın "eşeğin sözüne mi inanacaksın benimkine mi" demesidir.Onun gülmecelerinde, kaba sofuların "ahret" le ilgili inançları da önemli bir yer tutar. "Fincancı Katırları", "Ben Sağlığımda Hep Burdan Geçerdim" başlıklı gülmeceler katı bir inanç karşısındaki duyguyu açığa vurur. Toplumda neye önem verildiğini anlatan "Ye Kürküm Ye" gülmecesi, Hoca'nın dilinde, halkın tepkisini gösterir.Nasreddin Hoca'nın etkisi bütün toplum kesimlerine yayılmış, "İncili Çavuş", "Bekri Mustafa", "Bektaşi" gibi çok değişik yörelerin duygularını yansıtan gülmece türlerinin doğmasına olanak sağlamıştır. Bunlardan ilk ikisi saray çevresinin oldukça kaba beğenisini, üçüncüsü de gene halkın, Şeriat'ın katılığına karşı duyduğu tepkiyi dile getirir.

Hiç yorum yok: